"Musa'nın Derinlerine Düşen Yutkunuş" - Ahmet Sarı


Bir şeyleri paylaşmak için doğru zaman doğru mekân doğru vesaire ararken geçer zaman. Bilirsiniz. Mustafa Kutlu, "İnsanlar ölür ve cenazeler kalkar. Söyleyecek sözü olanlar için bu da bir vesiledir." der. O vakit, deyin diyeceğinizi.

                                                                         💮


Gölün gözünü gördün. Uzaklardaydı. Seni çağırıyordu. Gitmiyordun. Gölün gözünü gördün. Uzaklardaydı. Seni çağırıyordu. Gitmiyordun. İçinde ölüme terk ettin onu. Gölün gözünü görmüştün ya, artık gitmiyordun.

   Sesinin uğultusu ile çıkıp gelmiştin. Gür saçlı, iki zülüflü bir adamdın. Çöl halkı ''Yavaş ol'' derdi sana ''ey Diman!'', ''Baras ve cüzam hastalığından kork, sonra çıldırmaktan.'' ''Bu putlar sana hastalık salgılar!'' derdi. Korkmuyordun.
   Yasak ateşi karnına doldurmuştun. Ondan tıka basa yiyordun. İlerisini hiç düşünmüyordun. İki memen arasına bir azap inecekti ki, kuduracaktın.
   Gözlerindeki zor, gövdendeki o harla nereye? Yağmur mu yağacak, deli misin? Çölde kum fırtınası... Akrepler, yılanlar, çıyanlar... Bir kelimenin dahi kurtuluşun olacak o gün, o günü düşün... Köprü geçirmeyen sanat, gövdeni ne ki ateşe haram kılacaksa onunla yun. İçinden çıksındı şeytan...
   İhtiyarlaştıkça duygusallaşmıştın. Bugün gözlerinden akan göz yaşlarını neye yoracaktın? İçinde bir bebek vardı, onu uyutacaktın ve yukarıda bir yerde karnı guruldayarak gezen bir adamdı şimşek. Sana mı acıkmıştı? Seni mi istiyordu? Bir akbabaya mı benziyordu? Etrafında mı dönüyordu? Karnı guruldayarak gezen bir adamdı şimşek, ürkek adımlarla karanlık odalarda bağdaş kuruyordun. Gölün gözünü görmüştün, uzaklardaydı, seni çağırıyordu, gitmiyordun.
   Siyah bir cariye ile zamanın aralıklarından geçmiştin. Elinin parmakları sayısınca yemin etsen de hüzünlüydün. Bir deliye okunduğu vakit iyileştiren dua. Gözlerindeki karanlığı kaldıran ah. Hastalığa şifa olan mukusu yedeğine alarak ilerliyordun. Sırtın yere gelemezdi artık. Yüreğinde şeytanı küçültüyordun.
   Atından kamçın düşse onu iner kendin alırdın. Kimseye bühtanda bulunmazdın. Dünyalık kazanmak için göç etmez, sefer kılmazdın. Ağacın gölgesine oturduğun zaman, O'nu düşünürdün. Yataklarını ayırdığın kadınları görmemek için bir daha, yalınayak oraya doğru gidiyordun. Zaman elbette çöle ıhtırırdı. Zaman elbette çölde erirdi. Zaman elbette çölden korkardı. Her doğan çocuk fıtrat üzerine doğardı ve zina yaptığın zaman inancın senden çıkar üzerinde bir gölgelik olurdu. Küskün biri gibi gelip sonra tekrar gövdene sokulurdu. Elbisen eskimişti. Bu inancının da eskimiş olduğu anlamına gelebilirdi. Gölün gözünü görmüştün. Çok uzaklardaydı. Seni çağırıyordu. Gitmiyordun...
   Allah'ın atış alanında dolanıyordun. Benliğini dünyadan ayırdın, geceni uyanık geçirdin, gündüzün susuz kaldın, sanki kalbin inanç yuvasıydı. Kandil gibi aydınlık olması için onu yumak gerekirdi, nükse uğramamalıydı. O halinle inanıyordun ve buğdaya benzerdin, rüzgâr seni sağa ve sola sallar dururdu.
   Altındaki küheylan yani nefis seni harlı bir beldeye götürürdü. Allah'ın uyumadığını bilirdin. Onun ipi göğün her tarafından aşağıya doğru sarkardı. Kalçanın üstüne yaslanıp oturmazdın, ağlardın, ağlardın, ağlardın...


                                                                     💮

Ahmet Sarı - Musa'nın Derinlerine Düşen Yutkunuş

Çizgi Kitabevi, s.28-29


                         Bu pasaj, Çizgi Kitabevi'nin Musa'nın Derinlerine Düşen Yutkunuş kitabından alıntıdır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar