Bir yerde duymuştum, “Ailelerinin ölümü çocukların o kadar umurunda değildir.” diye. Zaten çocuklar sık sık düşünür ölümü. Kız çocukları; “Annem ölse de ayakkabılarını rahat rahat giysem, makyaj eşyalarıyla makyaj yapsam.” , “Babam ölse de sabahlara kadar televizyon seyretsem” der. Bunu duyduğum zaman çakılmıştım oturduğum yere. Artık koca bir kadındım. Bu gerçek beni 27 yaşında saklandığım yerde buldu. Gözüne el feneri tutulan bir suçlu gibi elimi kaldırdım. Yıllar sonra bu gerçeği itiraf ettim:
Küçük bir çocukken babam sürekli TRT4’teki Türk sanat müziği kanallarını izlediği için onun ölmesini çok istedim. Babam ölse, ben de rahat rahat "Biri Bizi Gözetliyor” izlesem dedim; ama gerçekten babamı çok sevdim ve onu ben öldürmedim, dedim. Bana dönüp, "Sorun değil" dediler. "Çocuklar böyledir, umursamazlar, çocuklar bencildir. Sadece çocukların bencillikleri yanlış anlaşılmaz, ayıplanmaz. Çocuk herkesin ölümünü normal karşılar. Normal karşılamayan kültürler ve yetişkinlerdir." dediler. En derinime sakladığım, vicdan azabı çeken o çocuğu yıllar sonra buldular, başını okşayıp affettiler.
Bize ağıtı ve acı çekmeyi öğütler kültürlerimiz. O yüzden Avrupa'dakilerin ölümü karşılama şekillerini anlayamayız. Çünkü biz kendimizi yerden yere atarız. Bir gösteridir bizim için. Ölümüne bir gösteri. Bu gösteriyi çocuklara izletmezler. Korkmasınlar diye kaçırırlar çocukları ölüevinden. Çocukları ölüm gerçeğinden kaçırdıkça kendimiz de kaçarız. Belki ölme ihtimalimizi uzaklaştırırız, kim bilir. Ölümü bilmediğin inanmadığın bir yerde ölebilir misin? Çocukları ölme ihtimalimizle korkutur sonra ölmememiz için dua etmelerini isteriz. Neden? Çünkü çocukların duaları kabul olurmuş. Çakallığa bak sen!
Geçtiğimiz günlerde yanıma altı yaşındaki yeğenim geldi. "Teyze" dedi, "Duyduğuma göre çocuk yapmayacakmışsın. O zaman sen ölünce bütün malın mülkün yeğenlerine kalacak dimi, yani bizim olacak." Henüz okumayı sökemedi ama miras hukukunda uzman, maşallah! Evet dedim, bütün her şeyim sizin olacak. Hatta ben ölene kadar daha çok ev alırım, sen o yüzden dua et ben zengin olayım sana daha çok şey bırakayım. Bu da benim çakallığım işte. Onun için normaldi bu. Dokunmadım hayaline, umuduna. Ben ölürsem hiç üzülmeyecek misin zalimin evladı demedim mesela. Bu korkuyu içine salmaya gerek yoktu, Beni öldürüp, benim evimde, benim kıyafetlerimle hayal ediyordu kendini, mantıklıydı, ben de olsam aynısını yapardım.
İnsan en çok kendi ölümüne ağlarmış. Bu cümleyi ilk okuduğumda da vurulmuştum. Çünkü ben de zaman zaman oturur kendi ölümümü ağıtlar yakar ağlardım. Bir keresinde, ergenliğimin doruk noktalarını yaşadığım bir zaman dilimiydi, oturdum ve sabaha kadar ölümümü düşünerek ağladım. O kadar çok ağladım ki gözüm, yüzüm her tarafım şişti. Ergenlikten olsa gerek; aynadaki yansımama bakıp yüzüm şişken ne kadar güzel olduğumu düşündüm. Az önce cenaze namazımı kıldıran, bütün akrabalarımı arkamdan salya sümük ağlatan ben, şimdi güzelliğim üzerine hülyalara dalmıştım. İnsana en çok kendi ölümü koyar.
Her ne olursa olsun babanın ya da annenin ölmesi, sana acayip bir karizma katar. Bir hikayen olur. Hayatından insanlar çıkar. Okulda adını babası olmayan çocuklar hanesine yazarlar. İlk önce zoruna gider bu olan biten. Devletin gözünde bile yetimsindir. Sana para verir, ayrıcalıklar tanır. İlk zamanlar kaçtığın, kimselere söylemediğin babasızlık, devletin verdiği çeyiz parası olur.
Babası olan kuzenlerin, sen evlerine gitmeden önce anneleri tarafından uyarılır: "Sakın babanla samimi olma, hatta babana baba bile deme!"
Ne desin çocuk, Kemal mi!
Sen misafirliğe gidersin çocuklar bir sana bakar bir babalarına. Aradaki ilişkiyi kurmaya çalışır. Sen bir babaya bakarsın bir önüne. Bir gün bir kuzenim yanıma geldi, "Annem, sen gelince babamdan uzak durmamı söylüyor. Söyle babama ne yapacaksın?" diye sordu. Böyledir... Senin baban ölür birçok kişinin travması olur.
Baban ölür ve bunu her zaman, her yerde koz olarak kullanabilirsin. Artık acı hanene bir acı daha eklemişsindir, hem de en afilisinden. Belki bir gün bir kitap yazarsın kitabın ilk hikâyesi bu olur.
0 Yorumlar