Şeytan Uçurtması
Hiç kendim için ağlamadım ben. Bunu çok isterdim hâlbuki, bazen aynanın karşınsa geçip annemi, babamı düşünür ve yüzüme uzun uzun bakardım ama ne yaparsam yapayım, bir türlü ağlayamazdım. Oracıkta taş kesilirdim sanki. Bir yandan da kapılara koşup bakardım babam geliyor mu diye, pencerelere koşup bakardım. Babam, tıpkı cici annem gibi ortalıkta görünmezdi o sırada, fakat gelirdi. Ne vakit gelirdi, gelirken ayak seslerini nereye gizlerdi, kapıları nasıl açar ve beni aynanın önünde öyle taş kesilmişken birdenbire nasıl yakalardı bilmiyorum.
Pala bıyıklarının karanlığını görürdüm ben dönüp baktığımda.
O hep deli derdi bana.
Çocukluğumu, cici annemin doğurduğu kara gözlü bir çocuk yiyip bitiriyordu o yıllarda. Nefret ediyordum ondan. Kirliydi ve düpedüz hayalete benziyordu. Bir deri bir kemikti yani, varla yok arası, acayip bir yaratıktı. Sadece yüzü vardı varsa, bir çift göz büyüklüğünde, dümdüz, şekilsiz bir yüz. Bir de evin içinde yalpalaya yalpalaya koşmaları vardı ki, sanırsın ipi kopmuş bir şeytan uçurtması.
Ben hep dövüyordum onu, otu boku bahane edip tokatlarım damarlarında gezinen babamın kanına dokununcaya kadar vuruyordum. O da hep ağlıyordu tabii. Bazen, bırakayım ağlasın diyordum. Bazen de susturmak için bin türlü şaklabanlık yapıyordum karşısında. O ağlarken babama ya da cici anneme yakalanırsam, eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceğimi biliyordum çünkü. Bu daha da öfkelendiriyordu beni, o kirli hayaletin peşine düşüp kovalamaya başlıyordum hemen. Kapılardan geçiyorduk soluk soluğa, duvarlardan, eşyalardan geçiyorduk. O önüm sıra koşarken tıpkı bir şeytan uçurtmasına dönüşüyor ve kıkır kıkır gülmeye başlıyordu. İşte o vakit hem sevgi duyuyordum ona hem nefret. Bazen de dayanamayıp onunla birlikte ağlıyordum, onun için.
0 Yorumlar