Sen Buralarda Yokken
Bu bir özgürlük ve aşk hikâyesidir. İki hasta gencin hikâyesi. Birisi benim.
O gece, bundan böyle üzerinde yaşayacağım ağaca bir solukta tırmandım. Bu bir mucize sayılabilirdi. Mucize dediğim şey ağaçta yaşamam değil, ağaca kolayca tırmanmamdı. Sanki güçlü kuvvetli bir rüzgâr beni itmiş, ağacın tepesine savrulmuş gibiydim. Arkamdan kovalayan varmış, birilerinden kaçarmışım gibi. Aslında öyleydi. Birilerinden kaçıyordum. Ama kimden? Kimlerden? Hayatın ta kendisinden diyeceğim ama benim gibi bir kızın hayat tecrübesine güler geçersiniz diye böyle söylemiyorum.
Yakında on sekiz olacaktım. Kendimi bir ağacın tepesinde bulduğum o gece Cihangir’den Gülhane Parkı’na koşarak geldim. İçinde pek az eşyamın olduğu sırt çantam bile hızımı kesmedi. Niye yanıma aldıysam... Ağaçlardan birine tırmanıp orada kalmak gibi bir düşüncem yoktu. Kendiliğinden oldu bu. Sadece ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Acı içinde. Delirmiş gibi diyeceğim ama delirsem huzur bulurdum. Aklım başımdaydı sizin anlayacağınız.
İnsan bir başkasının hikâyesidir. En çok da anne ve babasının. Genetiği geçtim, bu ruhen böyledir. Hiç istemezken onlar gibi olursunuz. Özünde yani. Evet, tıpkı nefeslerim gibi kesik kesik düşünüyorum. Ama anlatacaklarım öyle değil. Bir bütün. Yani en azından kafamda öyle.
Nerede olduğumu bilmek, ağaçtaki kız olduğumu bilmek kafanızı karıştırmış olabilir. Sıkıntı yok. Karışsın. Biraz da sizin kafanız karışsın. Çünkü benim kafam hep karışık. Hayatın kendisi karışık. Robert Pattinson bile, vampir olan, “Kesinlikle kafam çok karışık,” demiş. Desin. Odamda bir posteri vardı. Giderayak göz göze geldik.
“Dur, nereye böyle?” der gibi bir hâli yoktu. Aksine, “Siktir git!” der gibi bakıyordu.
Bu, gecelerden bir gece kendisini bir ağacın tepesinde bulan on yedi yaşında bir genç kızın hikâyesi. Ama daha oraya var. Bir resmi iyi görebilmek için yaklaşmak değil uzaklaşmak gerekir. Anlatmaya güzel günlerden başlamak lazım. Sözgelimi 23 Temmuz 2011 gecesinden. Aslında o gece de güzel bir gece değildi. Çünkü Amy Winehouse ölmüştü. Kederli şaşkın yüzü telefonumun duvar kâğıdıydı. Bilgisayarımdaysa Robert ve Kristen vardı. Kristen sonradan vampir oldu. Ağaç tepesinde olmamı vampir edebiyatına bağlamayın sakın. Bununla ilgisi yok. Üstelik Robert’tan da o ergen vampir edebiyatından da çoktan koptum. Ben isyan ettiğim için buradayım. Onlar da modası geçmiş posterlerini sökmediğim için oradalar. Vampirler isyan etmez, kan emerler.
Amy’nin yeri başka. Hep başka olacak. Çünkü o isyan etti ve öldü.
Ben ölmeden ölmek istediğim için buradayım. Söylemişimdir ama bir kez daha söyleyebilirim çünkü kafam çok karışık: Buraya çıkmam bir mucize.
0 Yorumlar