Kendime o kadar acıyorum ki çünkü senin bakışında bir insan olarak tanıtıldığıma üzülüyorum. Tanıtılmak başkadır, gerçek bambaşka. Evet sevdim sandım, insan gibiyim sandım. Sana burada kendim için değilim desem inanır mısın? Toprak bir iliğin çömleğidir; kendi içinde uyumludur. Sana gülerdim. İnce ruhlu güzel dışvarlık, neden hiç kimseyi sevmiyor derdim. Şimdi ise her gün dostluk, sevda, sonsuzluk, yani düşüncelerle seni kendimden üstün buluyorum. İnsan sevmelidir. Ama neyi sevmelidir? Kimi sevmelidir? Nasıl sevmelidir? Bunları sakin ruhsal bunalımlar sanma. Bilinçliyim. İç diye bir şey var. Kurtarılmayı bekleyen içler, kurtarılmayı bekleyen dışlar! Herkes, bütün evren bekliyor! Bizi. bilici değilim.
Hatta düşündüm de, seninle bir gün kararlaştıralım, insan olmadığımızı îlan etmenin, ‘’kendinde insan’’ olmadığımızın bir kutlama günü, kırmızılardan bir kırmızı. Her şey söz’le mi başladı, sev’le mi, nur’la mı Jale? işte ölü insanlar olduğumuzu kabullenmenin günü bir kıyıya gideriz. Deniz kıyısına, kumsala, deniz yaratıklarının ufalanmasından oluşmuş antik kum. Orası bizim, ileride her nasılsa bir gün birbirimizi yitirirsek, ne de olsa yitireceğiz ölerek, artık düşünce, sevda toprak olur, meskenimiz olsun; anımsadığımız zaman, yalnız dahi olsak gidelim oraya, dünyadaki anılara, dostluğa, sonsuza bakmak, bir daha onları canlandırmak adına koşalım, her yıl o gün o saat varsak buluşalım, yoksak tek tek.
Denizi ikimiz de severiz, ne dersin? Yıllar yıllar sonra da yağmur yağsa, gündelik kafalardan arınarak kim önce ölmüşse kalan onu ansın. O kutsal yerde orası bir tapınaktır artık, geçmişi de düşünmek için daha rahat bir vüsat bulabiliriz alnın aklığı gibi, alın kemiğine yapışık olan kutsal et! Çünkü kimi durumlar insanı düşünmekten de alıkoyuyor, örneğin evlerimiz. Biri yatan biri kalkan anne ve babalar. Şimdi bir icat çıkardılar, annem babamın bir seccade boyu gerisinde namaza duruyor! Buna gülümseyeceksin!
Buluşmak için daha güzel yerler de düşünebiliriz. Çamlık gazinosu Küçük Yalı’da. Hani dallarını denize doğru ahtapotça uzatmıştır, yakalamak üzere güneşi, büyük adada da var; giderdik, Reha karşılardı bizi, Mez Gazinosu ya da Ayazma, o işsiz, yeşillik dolu kuytusu Arnavutköy’ün, cennet bahçesi?
Doğanın kökleri de var, yokluğun bilinçsel bütünlüğü.
0 Yorumlar