lgnatius tuğla döşeli patikayı sendeleye sendeleye tırmanıp eve vardı, basamakları güç bela çıktı ve zili çaldı. Ölü muz ağacının yapraklarından biri kopmuş, Plymouth'un motor kapağının üzerine düşmüştü.
"Ignatius, bebeğim," diye haykırdı, kapıyı açan annesi. "N'oldu? Ölmek üzereymiş gibi bi halin var."
"Tramvayda supabım kapandı."
"Tanrım. Çabuk içeri gir, dışarsı suğuk."
Ignatius acınası bir halde, ayaklarını sürüyerek mutfağa girdi, bir iskemlenin üzerine çöktü.
"Sigorta şirketindeki personel müdürü bana son derece alçaltıcı bir biçimde davrandı."
"İşe alınmadın mı?"
"Elbette alınmadım."
"Neler oldu?"
"Bu konudan söz etmemeyi yeğlerim."
"Öteki yerlere de gittin mi?"
"Gitmediğim belli değil mi? Olası işverenleri büyüleyecek durumda olmadığım açık. Olabildiğince çabuk eve dönme akıllılığını gösterdim."
"Muralini bozma, bi tanem."
"Mural mi? Ne yazık ki ne demek istediğini anlamıyorum "
"Lütfen kabalaşma. İyi bi iş bulacaksın, eminim. iş aramaya daha yeni başladın," dedikten sonra oğluna baktı. "Ignatius, sigortacıynan konuşurken o kasket başında mıydı?"
"Tabii ki başımdaydı. Büro iyi ısıtılmamıştı. O şirkette çalışanların her gün o soğuğu yiyip nasıl yaşayabildiklerini aklım almıyor. Bu yetmezmiş gibi, beyinlerini kızartan, gözlerini kör eden bir sürü floresan lamba var. O işyerinden hiç hoşlanmadım. Personel müdürüne çalışma ortamının yetersizliklerinden söz etmeyi denedim, ama hiç ilgilenmedi. Sonunda düşmanca bir tavır takındı." Ignatius gök gürlemesini andıran bir geğirti salıverdi. "Ama sana böyle olacağını söylemiştim. Ben bu çağa uymayan biriyim. İnsanlar bunu anlıyor ve bundan hoşlanmıyorlar."
"Ah, Tanrım, peşini bırakmamalısın, bebeğim."
"Bırakmamak mı?" diye yineledi Ignatius öfkeyle. "Bu sapık düşünceleri kafana kim sokuyor kuzum?"
"Bay Mancuso."
"Aman Tanrım! Anlamalıydım. Peki kendisi 'peşini bırakmayan'ların örneği miymiş?"
"Zavallı adamın hayat öyküsünü bi dinnesen. Karakoldaki çavuşun ona neler yaptığını bi duysan..."
"Yeter!" Ignatius bir kulağını kapadıktan sonra yumruğunu masaya indirdi. "O adamla ilgili tek sözcük daha duymak istemiyorum. Yüzyıllardır dünyaya savaşı ve hastalığı yayanlar hep Mancuso'lar olmuştur. Bu iblisin ruhu ansızın evimizden çıkmaz oldu. Adam senin Svengali'n olup çıktı!"
"Ignatius, kendine gel!"
"'Peşini bırakmama'yı kabul etmiyorum! iyimserlik midemi bulandırır. Sapıklıktır. Yaratıldığından beri insanoğluna evrende en çok yakışan şey, dert çekmektir."
"Ben dert çekmiyorum."
" Çekiyorsun"
" Hayır, çekmiyorum"
"Evet, çekiyorsun."
"Ignatius, ben dert çekmiyorum. Çekseydim, söölerdim."
"Ben sarhoş olup birinin özel mülküne zarar verseydim, bu yüzden öz oğlumu aç kurtların önüne atsaydım, saçımı başımı yolar, gözyaşlarına boğulurdum. Dizlerim kaynayıncaya kadar yere diz çöker, özür dilerdim. Ha, aklıma gelmişken, günahın için rahip sana nasıl bir ceza verdi?"
"Üç tane Aziz Maria, bir tane de Babamız duası okuycam."
"Hepsi bu kadar mı?" diye haykırdı lgnatius. "Ona neler yaptığını, pırıl pırıl bir eserin yaratılışını nasıl engellediğini anlatmadın mı?"
"Günah çıkarmaya gittim, Ignatius. Pedere her bi şeyi annatım 'Tatlım, suç sende dilmiş gibi görünüyo,' dedi. 'Anlaşılan ıslak caddede azıcık kaymışsın.' Ona senden söz ettim. 'Oğlum kitap yazmasını engellediğimi söylüyor,' dedim. 'Nerdeyse beş yıldır bir kitap yazıyor da.' Bunun üzerine Peder, 'Yaa? Bana pek önemli bi şiy gibi gelmedi,' dedi. 'En iyisi ona evden çıkıp bir iş bulmasını sööle,' dedi."
"Kiliseye yardım etmemekte çok haklıymışım," diye kükredi Ignatius. "Oracıkta, günah çıkarma kulübesinde kırbaçlanmalıydın"
"Ignatius, bak oğlum, yarın başka yerlere bakarsın, oldu mu? Şehirde bi dolu iş var. Bayan Marie-Louise ile Alman'ın dükkânında çalışan şu yaşlı bayanla konuşuyorum Kulağı ağır işiten, topal bi kardeşi var. Adam nerdeyse sağır. Goodwill Sanayii Şirketi'nde iyi bi iş bulmuş kendine."
"Belki ben de oraya başvurmalıyım."
"Ignatius! Onlar süpürme silme gibi işler için yalnız körlerlen sakatları çalıştırıyolar."
"Bu insanların harika birer iş arkadaşı olacağından eminim."
0 Yorumlar