Doktor Perrin Veteriner Kliniği
Hastaneye bir hastayı görmeye gider gibi buraya geliyordu ve bu ziyaretler papağanın ölmediğine işaretti.
Kedisinin zehirlenmesine rağmen yaptığından pişman olmuştu. Bunu ona söylemeyi isterdi ama artık çok geçti. Ayrıca, karşısında küçük düştüğünü görme zevkini ona vermeyi de hiç istemiyordu. O da yaptığından pişman olmuş muydu acaba? Hayır. Pişmanlık duyacak kadınlardan değildi. O daima haklıydı. Kendinden emindi. Doğru yolu izliyordu, özellikle pazar günleri kiliseden döndüğü zamanki güvenli halini görmek bunu anlamaya yeterdi. Giysilerinden günlük kokusu yayılırdı. Ahiretin ve ebedi hayatın mutluluğunu sezinlemişçesine, gözbebekleri daha parlak, daha duru olurdu adeta.
Bouin pazar günlerinden nefret ederdi; hiç ses olmayışından, dükkânların kapalı kepenklerinden, sokaklarda boş boş dolaşan insanlardan. Hafta içinde yürüdükleri gibi yürümezlerdi. Hiçbir yere gitmezlerdi ya da, gidecek bir yerleri varsa da, acele etmezlerdi.
Onların da canı sıkılırdı, iyi giysilerinin içinde kendilerini rahat hissetmezler, hep çocukların üstlerini kirletmelerinden korkarlardı. Çocukluğunda, hemen her pazar annesiyle babası münakaşa ederlerdi, halbuki iyi insanlardı, boyun eğmeye ve hayatı olduğu gibi kabullenmeye alışmışlardı.
— Sen git dolaş...
Giderdi, kanal boyunca ya da Seine Nehri kıyısında yürürdü. Yazları dondurma, kışları şeker alması için bir teklik verirlerdi, o da ağızda hemen erimeyen mayhoş şekerlerden alırdı.
Mavnaların üstündeki aileler bile donup kalmış gibiydiler, akşamüstüne doğru sarhoş adamlarla karşılaşılırdı muhakkak.
O pazar, her zaman gittiği lokanta kapalıydı, öğle yemeği için Gênêral-Leclerc Caddesi'ne kadar gitmek zorunda kaldı. Daha sonra le Petit Sancerre'in önünden geçti, onun da kepenkleri indirilmişti.
Neli pazar günleri ne yapardı? Pazar ayinine gitmezdi mutlaka. Geç saate kadar yatakta kalır, odasında, mutfakta, kimsenin gelip onu rahatsız etmeyeceği küçük karanlık kahvede dolanırdı herhalde.
Öğleden sonra sinemaya giderdi belki de. Onu hiç sokakta görmemişti. Onun siyah elbiseli ve terlikli halini biliyordu sadece.
Marguerite, Doktor Perrin'e gitmemişti, o da pazar günleri kapalıydı. Öğleden sonra dışarı çıkmadı ve ikisi salonda oturup televizyon seyrettiler, bir futbol maçı yayını vardı. Birkaç şarkı. Bir çizgi film. Sonra bir kovboy filmi.
Zamanı tüketiyorlardı. Kadın örgü örüyordu. Bir iki kere yüzü yumuşuyormuş, başını kaldırdığı sırada ona bir şey söylemek üzereymiş gibi geldi adama.
Ona biraz acıyordu. İlk adımı atamadığına göre, bu adımı kendisinin atması gerekiyordu. O da ağzını açtı, şöyle diyecekti mesela:
— Çocuk gibi davranıyoruz...
Hayır. Kadın, davranışlarına ilişkin bu tanımı kabul etmezdi.
— Dinle Marguerite, unutmaya çalışsak olmaz mı?
Bu da olmazdı. O hiçbir şeyi unutmazdı. Küçüklüğünden beri uğradığı her hakareti, her hayal kırıklığını, her bir üzüntüsünü tarihleriyle hatırlardı.
Mutsuz olmaya, erkeklerin kötülüğünün kurbanı olmaya ve yarım ağızla onları bağışlamaya ihtiyacı vardı.
— Zavallı kadın...
Hatalı olan kendisiydi. Onunla evlenmemeliydi. Kadının bir fincan kahve, daha sonra da bir bardak şarap ikram ettiği o küçük eve üst üste kaç öğleden sonra gelmeye onu iten neydi? Çıkmaz sokağın yarısının sahibi olması, Sêbastien-Doise'ın kızı olması, pastel tonlarındaki giysilerinin içinde biraz soluk bir zerafeti olan narin bir varlık olması onu etkilememiş miydi?
Parayı düşünmemişti. Açık bir şekilde düşünmemişti. Yine de para, Marguerite'e ait olan bu ev sırasının geri planında yer alıyor ve balıklı küçük adam simgesel anlamlar yükleniyordu.
Bouin, ancak uzaktan gördüğü ve günün birinde oraya kabul edileceğinin aklından geçmediği bir dünyaya neredeyse kazara girmişti.
Gerçekten kabul edilmiş miydi? Basit bir su kaçağını durdurmuştu. Kadın, evdeki işini bitiren bir işçiye ikram eder gibi, ona bir kadeh likör ikram etmişti.
— Yarın gelip bir fincan kahve içmeye ne dersiniz?
Mutfakta. Ancak iki hafta sonra onu salona almıştı.
Fotoğraflar onu etkilemişti, özellikle iki atın çektiği kupa arabasındaki fotoğrafla, Marguerite'in başında geniş hasır şapkası, su kıyısında yürüdüğü fotoğraf.
Faytona binmek için eteklerini toplayan zarif bir kadın gördüğünde ya da Boulogne Ormanı'nda -oraya sadece iki üç defa gitmişti, çünkü evinden uzaktı- kadın binicileri hayranlıkla seyrettiğinde aklına çocukluğunun hatıraları gelirdi dalga dalga.
0 Yorumlar