"Gergedan" - Mine Söğüt



VAH!
   Çocuğun cesedini bulamıyorduk. Bir türlü bulamıyorduk. Annesi. Anneannesi. Babaannesi. Dayısı. Amcası. Ben. Komşular. Polisler. Muhtar. Esnaf. Yedi düvel gelmişti aramaya. Yoktu ceset.
   "Cesedi en son nerede gördünüz" dedi polis. 
   Ben ders çalışırken görmüştüm. Abisi top oynarken görmüş. Anneannesi uyurken. Komşular bakkala giderken. Arkadaşları bisiklet sürerken. Öğretmeni problem çözerken.
   Doktor "Ben bir tek doğumda gördüm" dedi. Bakkal "Ben sabahları okula giderken hep görürdüm" diye atıldı. Postacı "Kapıyı bir kez o açmıştı bana" diye mırıldandı.
   "Ne zaman kayboldu ceset?" diye sordu polis. 
   Dedesi, "Bence matematikten bir aldığı zaman kayboldu" dedi. Dayısı, "Yok, aslında her gece altına işediğinde kayboluyordu" dedi. Annesi "Sütten kestiğim an kayboldu" diye ağlıyordu. 
   Bana sorsalar, ben eve girer girmez o hep kaybolurdu. Bir an banyoda görürdüm cesedi. Ya da bir an koridorda göz göze gelirdik. Sonra kaybolurdu. 
   "Peki ceset kimindi?"
   Bu soru hepimizi irkiltti. Annesi kendisinin sanıyordu oğlanın cesedini. Bence de annesinindi. Akrabalar annesinin diye mırıldandılar. Esnaf ve komşular da onları onayladılar. Arkadaşlarından biri itiraz edecek oldu. 
   "Ceset kendisinindi polis bey!" 
   Herkes onu susturdu. Çocuğun kayıp cesedi kendisinin değildi. Annesinindi. Çocuğun her şeyi annesinindi. Varlığı, yokluğu, hataları, başarıları, korkuları, cesaretleri, aklı, aşkı, yeteneği, gafleti, huzuru, kâbusu... Neyi varsa her şeyi. 
   Polis sordu "Ceset kaybolduğunda üzerinde ne vardı?" 
   Ceset kaybolduğunda üzerinde ne vardı? Ceset kaybolduğunda üzerinde ne vardı? Ceset kaybolduğunda üzerinde ne vardı? Ne vardı, ne vardı, ne vardı?
   Dedesi "Dünyanın yükü vardı" dedi, annesi "Hâlâ süt kokusu vardı" dedi, ben "Ter vardı" dedim, akrabalar "Hep bir sis perdesi vardı o cesedin üzerinde" dediler, komşular "Büyü vardı, büyü" diye atıldılar balkonlardan, camlardan, öğretmen "Hep atalet vardı onun üzerinde" dedi, arkadaşları "Borç vardı" dediler, esnaf "Tuhaf bir hal vardı" diye diye başını salladı. 
   Polis her şeyi tek tek not aldı. 
   Çocuğun cesedini bulamıyorduk. Oysa her yere bakmıştık. Koltukların altlarına. Dolapların içlerine. Nehirlerin diplerine. Köprülere. Çatıların tepelerine. Ağaçların kovuklarına. Uzak ve yakın tüm şehirlere. Hafızalara ve hayallere. Terminallere, müzelere, sinemalara, mezarlıklara. Ormanlardaki kuyulara. Dağlardaki mağaralara. Kıyılara bakmıştık, vurmuş mu? Bulutlara bakmıştık, uçmuş mu? Toprağı kazmıştık. Otları aralamıştık. Yeri bile yardıydık içine baktıydık.
   "Kaç yaşındaydı çocuğun cesedi?"
   "Daha 40'ı çıkmamıştı" dedi annesi. Ben "35 vardı" dedim. Anneannesi "Ergendi, jiletle biletlerini keserdi" diye atıldı. Dedesi "Bıyıkları yeni terlemişti" diye  onu onayladı. Amcaları hep bir ağızdan "Askerlik çağındaydı; vatan için canını vermeye hazırdı" dediler. Komşular "En azgın yaşlarıydı, mahallenin tüm kızlarına laf atardı" diye söylendiler. Arkadaşları yaşlı buluyorlardı onu. Esnafa bakarsanız çok çökmüştü, çok çökmüştü. 
   "Peki nasıl görünüyordu?" 
   Kısa diyenler, uzun diyenler, sarışın sananlar, esmerliğinden emin olanlar... Biri "Geniş omuzluydu" diye atlıyordu diğeri "Çelimsizin tekiydi piç" diyordu. İt gibi göründüğünü söyleyenler de vardı, halim selim biri olduğunu da. 
   Ne zihinlerimizde doğru dürüst bir eşkali vardı cesedin, ne de fotoğraflar bir işe yaramıştı. Ne menem bir şey olduğu hiçbir şekilde anlaşılamıyordu. YouTube kanalında görüntüsü var sanmış polis ama yokmuş Google'da fotoğrafını aramışlar bulamamışlar. Facebook'ta sayfasına girilemiyormuş. Instagram hesabında kendi yüzü görülemiyormuş. Bir tweet bile atmamış hayatında. Hiç selfie çekmemiş. 
   "Hiç doğurmamış olabilir misiniz siz bu çocuğu?" diye sordu polis. 
   "Olabilir" dedik. "Belki de doğurmadık. Ama ne fark eder? Doğmuş ya da doğmamış, bulamıyoruz işte çocuğun cesedini."
   Vah, dedi, polisler bize ya da çocuğa.
   Vah!

Mine Söğüt - Gergedan

Yapı Kredi Yayınları, s.90-92

Yorum Gönder

0 Yorumlar