Şu asır ne fenalıklar etti bize. Hiç bitmeyen kalabalıklar, sürekli koşturan suratsız insanlar, anlamsız büyüklükteki caddeler, ruhu olmayan binalar... Mutlu olmayı ıskalıyoruz, canlı mıyız değil miyiz hiçbir fikrimiz yok. Emirhan Dağkan G., "Farkında olmadan mutlu olur ya insan bazen, gözleri dudaklarından daha fazla tebessüm eder." der. Böyle mutlulukları özledik sevgili okur. En son ne zaman hiçbir sebep olmadan gülmüştü gözlerimiz? Hatırlayanlara ne mutlu, hatırlamayanlar buruk.
💮
"Hocam o nasıl gelmekti? At arabasına mı bindin?"
Adımlarıma bakarak, "Yok Dayı," dedim. "Öyle. etrafı merak ettim, hoşuma gitti, yürüyerek geldim. Kusura bakma, beklettim seni de bu havada."
İki elini yana açarak, "Allah seni iyi etsin," dedi. "O kadar yol yürünür mü? Hem... beni geç, bana bir şey olmaz, arada bacaklarım ağrır ama... Allah asıl senin yardımcın olsun Hocam, bizim sıpalara ders vereceksin he?"
Gülerek, "Ne olacak sanki Dayıcığım," dedim. "Onlar da çocuk sonuçta."
Parmaklarını ani bir hareketle diline götüren Vacit Dayı, "Onlar mı çocuk?" dedi. "Kurban olayım Hocam, canavar onlar canavar. Şamarını zopasını eksik edersen adamın ocağını yıkarlar. Ha yine de şükürlüktürler. Neler gördük kardaşım biz, elin azman oğlu şirin gelir gözümüze."
Rüzgarın tutup savurmak için can attıgı saatlerin birinde Vacit Dayıyla birlikte yayan bir muhabbetle ve yayan olarak usulca gidiyorduk. Kendimi artık daha iyi hissediyordum ve akIımda, daha önce filmlerde izlediğim bir köy öğretmeni hayatını belirtmeye başlamıştım Okumaya aç, hayattan birkaç adım geride kalmış, çocukluğunu başka çocuklar kadar yaşayamamış, içine kapanık, belki biraz utangaç, belki de köy yerinin verdiği rahatlıkla biraz laftan ve yumuşak huydan anlamayan köylü çocukları tanıyacak olmak içimdeki heyecanı en azından oraya gidene değin sıcak ve titrek tutsun istiyordum. Bazı şeylerin elbette yolunca gitmeyeceğini daha şimdiden tahmin edebiliyor ve canımı sıkabilecek istisnai olayları da halihazırda öngörmeye çalışıyordum. Buna karşın, yaşayacağım muhtemel kötü günleri yine elimden geldiğince suni bir gelecek tahayyül ederek bastırmaya gayret ediyordum. Gün gelince, bu köyden belki isteyerek yahut "zamanı geldi" diyerek, belki de buradan ayrılıyor oluşuma ağır bir hüzün ile üzülerek ayrılacaktım - burası aşikârdı. Lakin, ayrılacağım o gün, arkamda bırakacak olduğum çocuklardan hepsinin, olmadı yarısının, ihtimal birkaçının veya yalnızca bir tanesinin ilerleyen yaşlarda ahlâklı ve yorumlayabilen biri olarak konuştuğunu görmek, bir öğretmen olarak beni nasıl memnun edecekti... - işte burası beni asıl galeyana sürükleyen yüreğimi hızlandıran ve içimi mutluluk ve huzurla dolduran kısımdı. Öğretmenlik aşkıyla yanan biri olduğumu iddia etmem yanlış olurdu... -zira değildim. Fakat kendimi şimdilik bu hayallerle oyalamak ve inancımı bu şekilde hep diri tutmaya çalışarak bir rüyaya dalmak da en mantıklısıydı.
Doğrusunu söylemek gerekirse, ne tepemdeki yağmur dolu bulutlar, ne görebildiğim her yeri kaplayan bu huysuz çoraklık, ne de her adımımızda biraz daha arttığını belli eden şu çarnaçar imkânsızlık beni daldığım bu rüyadan uyandırmaya yetmemişti. Sonuçta ne yeşili örtü yapmış bir karadeniz köyüne ne de denizi sesi saymış bir Ege köyüne gidiyordum. Kendimi her türlü hava şartına, her türlü iklim vurgununa ta en baştan hazırlamalıydım. Fakat, bazı meselelerin istediğim gibi gitmeyeceğini, daldığım hayallerin izlediğim sinema filmlerinin salonlarında kaldığını da istemeden anlamaya başlamıştım. Bana bunu hissettiren şey, az evvel de bahsettiğim gibi bire bir köyle ilintili şeyler değildi. Aksine, serabıma sokulan çomak hiç ummadığım bir yerden, hemen yanımdaki köylünün sesinden çıkagelmişti. Bunu anlatmaya dilim tam olarak döner mi bilmiyorum.
Sapaktan beni alması için Muhtar tarafından gönderilen Vacit Dayı, tanıştığımız andan itibaren bende herhangi bir farklı intiba uyandırmamış, hatta samimiyeti ruhumda hemence yer etmişti. Onun rahatsız edici hiçbir davranışına bu kısa sürede denk gelmemiş, kendisine yakın durmaktan imtina edebileceğim bir söz de ağzından çıkmamıştı. Öte yandan, yürümeye başladığımız andan beri üzerinde ehemmiyetle durduğumuz hararetli bir mevzu da muhabbet konusu olmamıştı. Haliyle hangi partiyi övdüğünü duymamış, insan yaşamına dair fikirlerini işitmemiş, demem o ki beni kendisinden uzaklaştırabilecek olan öyle ya da böyle hiçbir yorumuna denk gelmemiştim. Ta ki, "ders vereceğim sıpalar" üzerinden dallanıp budaklanan ve beni de ister istemez içine çeken meseleye kadar.
💮
0 Yorumlar