Ne kadar da bunaldık kalabalıklardan. Koca koca şehirler, dev binalar, geniş caddeler... Bunaldık, yetti artık, değil mi? Steinbeck, "Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldı mı, hastalanır." der. Kalabalıklardan kaçmak isterken uzun yalnızlıklara düşmemeli. İnsan, dilediğine dikkat etmeli.
Köylülerden biri itiraz etti:
- Öyle deme Hüseyin Ağa. Bizler bilmeyiz ama büyüklerimizden böyle duyduk. Hazreti Ali efendimizin sesiyle ötüşürmüş turnalar… Onun bastığı yerlerden, gagalarında toprak getirirlermiş… O toprak bereket sunarmış bu yaylalara…
- Ben de dedemden duymuştum. Turna Baba, göç vakti müritlerini burca ateş yakmak için görevlendirirmiş. Son turna katarı da burcu geçinceye kadar, Turna Çerağı’nı her gün bir mürit yakarmış. Bir sabah Turna Baba uyanmış ve evinin üstünde çığlık çığlığa bir turnanın semah döndüğünü görmüş. O gece nöbette olan müridini yanına çağırmış ve ona “başın sağ olsun”, demiş. Baba'nın o müride neden böyle söylediğini önce hiç kimse anlamamış. Sonra köye bir haber yayılmış ki, müridin sevdiği kız, o gece ölmüş... Meğer o gece, ateş yakmakla görevli mürit, hayli odun yığıp ateşe verdikten sonra, nefsine uyup gizlice sevdiği kızı görmeye gitmiş. Fakat o gelene kadar ateş sönmüş, küllenmiş. O gece burcu geçen turna katarından, bir dişi turna kayalara çarparak ölmüş… Baba'nın evinin üstünde inleyerek semah dönen turna da, burca çarpan o turnanın eşiymiş... O günden sonra ateş nöbetini tutmayan mürit “düşkün” olmuş. Köyü terk edip gitmiş…
Perili Koca'yı şehre götüren kafile, bir süre sonra gözden kayboldu. Köylülere sorular soruyor, iki gündür bu esrarlı beldenin sırrına ermek istiyordum. Çoğu kez “Perili bilir” diye cevap veriyorlardı. Turna Baba'nın izinden giden son mürit ve turnalar burca çarpıp ölmesin diye yıllardır Turna Çerağı'nı yakan Perili Koca'nın ise şehirden sağ salim dönmesi zordu.
Göç yolunu aydınlatan ve turna katarlarına yol gösteren Turna Çerağı, ilk kez yol düşkünü olan o müridin nöbetinde sönmüştü, belki bundan sonra hiç yanmayacaktı... Belki yine göç yolunu bulamayan turnalar burca çarpacak, kanatları kırılıp yaralanan turnaların eşleri de sabaha dek burcun etrafında inleyerek döneceklerdi. Ve nihayet çığlık çığlığa gökte pervaz eden vefa kuşları, ayrılık acısına dayanamayıp cansız birer taş gibi gökyüzünden kendilerini burçların kayalarına doğru salıvereceklerdi. Turna kırgını olacaktı ve bereketi kaybolacaktı bu toprakların... Belki hepimiz “düşkün” olup bu topraklardan sürülecektik…
0 Yorumlar