"Odysseia'nın Kayıp Bölümleri" - Zachary Mason


Bu asırda tanışmak kolay, tanımak zor. Yıllar geçiyor, zaman dahi haksız çıkıyor bazen. İnsan ne tuhaf. Odysseia'yı hatırlayın: "Ne yazık! Ne yazık! Senin gönlün yüzün gibi değilmiş!" Belki de bu mesele, asrın değil insanın meselesi.

💮

Adamın biri, sırtına dengesini sağlamak için gemi küreği almış, göz alıcı mavilikte dipsiz bir uçurumun üzerine gerili çelik halatın üzerinde yavaş yavaş ilerliyor. Halat rüzgârda belli belirsiz gıcırdıyor ve inliyor. O kadar ince ki adam düşününce ayağını nasıl basabildiğine şaşıyor. Kilometrelerce önünde uzanan ufukta parlak bulutlar öbeklenmiş. Arkasındaki manzara da aynen böyle olabilir ama arkasına bakmış değil. Halat anca saatler ya da günler içerisinde ayırt edilebilecek hafiflikte bel veriyor: Alçalmakta. 

   Başının üzerinde (bunu ancak göz ucuyla görüyor, yukarı bakmak ölümcül olabilir) dağ izlenimi veren yamuk hatlı kara bir kütle var. Göl yahut şehir olabilecek ışıltılı lekeler mevcut. Aşağıda apaçık bir gökyüzü, açıktan koyuya tonlarıyla dümdüz, derin bir mavilik duruyor. Üzerine bir bitkinlik çöküyor, dinlenmek için durup çömeliyor ve küreği omuzunda dengeleyip ayakları ve elleriyle halata tutunarak aşağıya, huzur verici bulduğu boşluğa gözünü dikiyor.
   Uzun süredir dengede durmaya çalışarak yürüyor ve aklı gidip geliyor. Düşünceleri çoğunlukla boş ya da bu sonsuz açıklığa mahkûmiyetinin koşullarını defalarca yinelemekten ibaret. Bir düşünce billurlaştığında, beliren şu oluyor: Bir yerlerde bir hüküm verilmekte. Şu anda bile avukatlar uçuşan cüppeleriyle kasvetli koridorları arşınlayarak hâkimin önünde davayı savunacakları salona gidiyorlar. Hâkimin adı dilinin ucunda: Minos ya da belki Yama. Bu, çorak ve boş zihninde bir şeyleri canlandırıyor: Davayı kendi savunmak istiyor.
   Dava aleyhinde sonuçlanırsa batı tarafından rüzgâr esmeye başlayacağını, beyaz bir kütle halinde akın edip yarım küreyi silip süpürerek üzerine geleceğini ve halatı sürükleyip götüreceğini biliyor. Böyle bir duruma karşı taktikler geliştirmeye çalışıyor: Halatın iki ucu da görünür olmasa da, ya rüzgâra doğru dönüp halatın rüzgârın estiği yönüne yürümek ya da fırtına çıktığını gördüğü an, tereddütlü adımda aniden kayıp düşebileceği riskini bile bile, gözünü karartıp koşmaya başlamak. Bu planların beyhudeliğinin farkındaysa da onları kurmaktan kendini alamıyor.
   Halat daha da inceliyor olabilir. Bacakları kuvvetten düşüyor olabilir. Havada bir hareket hissediyor olabilir. Gözleri kapalı, tereddüde düşüyor ve düşmenin getireceği rehaveti düşlüyor. Kendini boş yere halata tutunmaya çalışırken ve elinden kaçırırken görüyor. Ne kadar çabuk gözden yiteceğini ve sonunda düşerek uzaklaştığı dünyaya bakma lüksünü nasıl yakalayacağını, ne olursa olsun bundan kötüsünün olamayacağını bilmenin rahatlığını düşünüyor. Dengesini bulup bir adım daha atıyor.
   Her nesilde bir, bahar dalgaları Troya'nın yıkık surlarına erişir ve o zaman izin verilir bir zamanlar Odysseus olduğunu hatırlamasına.


💮

Zachary Mason - Odysseia'nın Kayıp Bölümleri

Çevirmen: Selin Sıral, Jaguar Yayınları, s.140-142


Yorum Gönder

0 Yorumlar