Buraya yeni ve evcimen bir şeyler yazabilmek için Rosa'yla tartışmaya karar verdim, ne de olsa zor bir şey değil. Bu işin en kolay yolu mutfağa girdiğinde beni elimde ikinci dry martini kadehimle görmesiydi. İşte bu fazla kolaydı. İşlediğim alkol suçunun tüm izlerini ortadan kaldırırken yakınlarda okuduğum bir biyografiyi hatırladım, alkol batağına saplanan bir adamın biyografisiydi bu, fakat adam sağlam bünyesi sayesinde bu bağımlılığını kontrol altına almayı, içtiği miktarı azaltmayı başarıyordu. Hiçbir zaman öğlen on ikiden önce içmiyordu ve öğlen içtiklerinin ardından beşe kadar bir daha ağzına içki koymuyordu. Adam bunun bunun zorlu bir mücadele olduğunu ve her zaman da öyle olacağını biliyordu. Hafta sonları kapıları boyuyor, odun kesiyor, çimleri biçiyor ve içki vaktinin gelip gelmediğini öğrenmek için her on dakikada bir saate bakıyordu. Beşe beş kala, kan ter içinde ve elleri titreye titreye içki karıştırıcısını çıkarıp kendine bir dry martini hazırlıyordu.
Neyse, Rosa'nın mutfakta beni yakalamasına izin verdim ama elimde dry martini kadehi değil bir bardak su vardı. "İşler pek de iyi gitmiyor," dedim ve böylece bu günlüğe az biraz öfke içeren gündelik bir olayı yazabilmemi sağlayacak tartışmayı ateşlemiş oldum. "Ne demek istiyorsun?" dedi. "Sence bizimki sağlıklı bir ilişki mi?" diye sordum. "Hayır," dedi. "O zaman konuşalım." Yüzü gergin ve solgundu, gözleri şiş değil ışıl ışıldı, kaşlarını hafif kaldırmıştı; çok yorgun olduğu her halinden belliydi. "Tongoy nasıl?" diye sordu.
"Sana selam söyledi ve yarın ofise seni görmeye geleceğini hatırlatmamı istedi," dedim. "Sevdiğin her şeyi mahvediyorsun," dedi birden. Tuzağa bu kadar kolay düşmesini beklemiyordum doğrusu. "Çocuklarımı seviyorum ve onları mahvetmedim," diye yanıtladım şaka yollu; gerçekten kavga etmek gibi bir niyetim yoktu ne de olsa. "Ne çocukları Tanrı aşkına? Montano'yu buna karıştırma, edebiyata bulaştırarak ona yeterince kötülük yaptın zaten, zavallıcık kitap gibi konuşuyor, kitap gibi konuşmak ne demek biliyor musun?" Bir an durup düşündüm ve bu tartışmayı sırf bu günlük için planladığımı söylemeden, "İyisi mi Şili'den döndüğümden beri sürdürdüğümüz o huzurlu hayata dönelim," demeden önce- benim gibi bir edebiyat eleştirmeninin, sorduğu soruya yanıt vermekten aciz olduğunu düşünmemesi için- "Kitap gibi konuşmak dünyayı sonsuz bir metnin uzantısı gibi okumaktır," dedim.
0 Yorumlar