Hudeyde'ye bir gemi yanaştı. Gözleri çapaklı, yapış yapış köylüler, ağızlarında küflü peksimet kokusu yalpalayarak iskeleye indiler. Çoğunun ayakları şişmişti. Çoğunun kundurası yoktu. Genç sayılmazlardı. Yaşlı sayılmazlardı. Kimi elmalar olgunlaşırken doğmuştu, kiminin doğduğu sene ambarlardan buğday taşmıştı, bazısı tütün dizmelerine, bazısı koza kaynatmalarına yetişmişti. Şimdi kuru dağlar ve tüten deniz yaşındaydılar. Kına yakılmamıştı onlara, arkalarından davul zurna çalınmamıştı. Merasim gereksiz, hepsinin malumu: Ölüm, kutlamalar için fazla hırıltılı, soğuk ve kanlı. Cepheye bir kez gidenin dönmesi zor zor olmasına ama ikinci kez giden... Hele çöle, o çöle giden...
Kırk günlük yolculuğun ardından cepheye ulaşmışlardı. Göğe bakamıyorlardı çünkü mavi, rediflerin gözlerini oymak istiyordu. Ölülerini göme göme gelmişlerdi. Külüstür vapurun ambarında iskorbütten sızlayan dişlerini sıkarak oturmuşlar, açlıktan yularlarını kemiren, birbirlerinin yelelerini, kuyruklarını yiyen hayvanların iniltilerine, Harameyn'e kasteden keferenin alnının çatına silahı dayadıkları ânı düşünerek sabretmişlerdi. Limanın rutubetli havasını içlerine çekerken hepsinin gözleri boğazlayacak düşman arıyordu. Fakat Şamiye Burcu'nun ardında sarı bir rüzgârdan başkası yoktu.
Karargâha giden yolda ordu telef olmasın diye acele ediyordu komutan. Gizlenerek yürümek gerekiyordu. Güneş düşmandı. Yere basarken tozuyan kum düşman, nefes aldıkça adamın ciğerlerini paslandıran hava düşmandı. Sevk için gemiyi bekleyen hastaların ortasında koşuşturup duran tabip beyaz bir sinek gibi uçuşuyordu yaralıların üstünde. İçeriye sığmayan hastaların bir kısmı sedyelerle çadırlara taşınıyordu. Bir er kangrenli bacağını uzatmıştı. Kupkuruydu ağzı, sakallarına kumlar dolmuştu. Kafasını kaldırdı. Uzun uzun göğe bakıp, birdenbire silahını çekti. Bağıra çağıra sıktı güneşe: ''Sön köpoğlusu sön!''
Sönmeyince kömürleşmiş bacağa boşalttı şarjörü. Yeni gelenler dönüp dönüp baktılar ona. Korkmak, ilk kez o zaman akıllarına geldi. Ölmemekten korkmak. Yine de birkaç gün sonra limandan hareket eden geminin ardından bakarken hepsi delice yaşamak istiyordu. Yaşamak ve o gemiye tekrar binmek. Güvertedeki direklerinden, kocaman demir makaralara sarılmış zincirlerine kadar her zerresi bahtiyar o gemiye tekrar binmek. İlle de ölünecekse orada, memlekete dönen gemide ölmek.
0 Yorumlar