Hayatının çekirdeğine inerek Firavun'un sırrını bozuyor olabilir miyim? Hepimizin hayatı gibi bir dokunulmaz sırrı olan bir hayatı anlattığım için ölüm cezasına çarptırılır mıyım? Bu kızın varoluşunda umutsuzca bir yakut görkemi bulmaya çalışıyorum. Belki de sonunda bulurum, henüz bilmiyorum ama umudum var.
Söylemeyi unuttum, daktilocu kızın bazen yemek düşünürken bile midesi bulanıyorcu. Küçüklüğünden, kızarmış kedi yediğini anladığı zamandan kalmaydı. Bu, onu hep korkuttu. Ağzının tadı kaçtı, tek sahip olduğu o büyük açlıktı. Bir suç işlemiş gibi, kızarmış bir melek yemiş de meleğin kanatları dişlerinin arasında kalmış gibi geliyordu ona. Meleklere inanırdı, inandığı için de vardılar.
Hiçbir zaman bir lokantada öğle ya da akşam yemeği yemedi. Köşedeki barda ayakta yediği oldu. Lokantaya giren bir kadının ancak bir Fransız olabileceği ya da kötü yola düşmüş olabileceği gibi anlaşılmaz bir inanca sahipti.
Ne anlama geldiğini bilmediği şeyler vardı. Bunlardan biri "efemeris"ti.* Bay Raimundo o güzel el yazısıyla ondan "efemaris" mi "efemeris" mi yazmasını istiyordu? Efemeris kelimesinin tamamen gizemli olduğunu düşündü. Kopyalarken her harfine dikkat ediyordu. Gloria on parmak daktilo yazabiliyordu, hem daha fazla kazanıyor hem de patronun o çok sevdiği zor kelimelerin tek bir harfini bile kaçırmıyordu. Böylece kız "efemeris" kelimesine âdeta âşık oldu.
Bir başka fotoğraf: hiç hediye almadı. Pek de ihtiyacı yoktu. Ama bir gün bir anlığına da olsa istediği bir şey gördü: edebiyatla ilgilenen Bay Raimundo'nun masasında bıraktığı bir kitaptı bu. Adı Ezilmiş ve Aşağılanmışlar'dı. Düşüncelere daldı. Belki de ilk kez, kendini bir sınıfa ait olarak tanımlıyordu. Düşündü, düşündü, düşündü! Aslında kimsenin onu ezmediğine karar verdi, her şey zaten öyle olduğu için öyle oluyordu, mücadele mümkün değildi, ne için mücadele edilecekti ki?
Soruyorum: bir aşk vedasının ne olduğunu bilecek mi günün birinde? Aşkın baygınlıklarını tadacak mı hiç? Kendince o tatlı yolculuğa çıkacak mı? Hiçbir şey bilmiyorum. Herkesin biraz yalnız, biraz da üzgün olduğu gerçeği ile ne yapabilirsiniz? Kuzeydoğulu kız kalabalıkta kaybolmuştu. Otobüse bindiği Mauà Meydanı soğuktu ve onu rüzgârdan koruyabilecek bir sığınak da yoktu. Ah, ama kim bilir neye özlem duymasına neden olan kargo gemileri vardı. Sadece bazen, İç karatıcı iş yerinden çıktı, dışarıdaki alaca karanlığa verdi yüzünü ve her gün aynı saatte hep aynı saat olduğunu fark etti. Zamanın içindeki büyük saatin işleyişi durdurulamazdı. Evet, özellikle de benim için, aynı saat. Ne olmuş yani? Hiçbir şey. Bana, bir hayatın yazarına gelince, tekrarlarla başa çıkamıyorum: rutin beni yeniliklerden uzaklaştırıyor.
0 Yorumlar