Her Şeyin Başlangıcı
Mektubun pulları hâlâ ıslaktı, bu sırada pulların başka bir ülkeye ait olduğunu da fark ettim, pencereye çıktığımda gerçekten bana yabancı ve bilmediğim bir yerde olduğumu anladım. Bu sezgiyi doğrulamak ya da yanlışlamak için banyoya gittim. Aynadan bir yabancı bakıyordu bana.
Sırılsıklam bir halde, ama uzun süredir ilk defa bir rüyayı hatırlıyor olmanın sevinciyle nihayet uyanıp ayağa kalkmıştım ve her şeyin yerini biliyordum, yine de geceyi geçirdiğim masaya doğru gitti ayaklarım. Pencereden baktım, her şey rüyadan hatırladığım gibiydi. İkindi vakti, sonbaharın ilk demleri. Rüyamda beni gözlemiş olan, çaprazdaki cumbanın yarın açık pencere kanadının ardındaki kadın da hâlâ oradaydı, bana yönelik ilgisini kaybetmemişti.
Bir rüya, diye düşündüm, rüyaya devam etmek için yatağa oturdum, oysa her şey olduğu gibi kaldı.
Mekândaki her şeyin üstüne örtü örtüldüğünü gördüm, çıplak duvarlar, burası çok uzun süre önce terk edilmiş gibiydi. Perdeyi çektim, geceydi.
Buradan başka yerlere açılan çok sayıda kapı vardı. Kilitleyeyim, diye düşündüm.
Kilitliydiler. Anahtarlar deliklerin içindeydi. Biliyordum, aynanın karşısına geçmeliydim, ancak böyle sona ererdi, el yordamıyla banyoya gittim. Ayna yerindeydi.
Yıkanmaya başladım, ellerim bedenimde mekanik bir biçimde kayıyor ve durmak bilmiyordu, ben de oluruna bıraktım, çünkü rüyadan çıkmak istiyordum, oysa olan bitende bir değişiklik gerçekleşmedi, ellerim tenimi sıvazlamaya devam etti, öyle ki tenim tahriş oldu, çünkü su çok sıcaktı ve sonunda başımı suyun altına soktular ve ancak karşı koymanın mümkün olmadığını anladığım zaman durdular. Ellerim bir havlu alıp bana aynadan, başka birisi olduğuma, şimdiden alışmışım gibi bakan haşlanmış yüzümü serinlettiler.
Hemen kendime geldim, çünkü karanlığın bana bir oyun oynadığına inanmıştım, oysa ellerim acıdan yanıyordu, dolayısıyla yeniden bana aittiler, perdeyi açtım ve ellerime ışıkta baktım, derim kabarıp soyulmuştu, yanıkların acısını gerçekten hafifletmek için artık soğukluğu kalmamış olan havluyu sardım. Çok geçmeden havlu yüzüm için de gerekli oldu ve onu alnıma bastırdım.
Kollar, benim kollarım değildi bunlar, baştan aşağıya süzdüm kendimi ve aynanın beni bir kez daha istediğini anladım, bu defa daha hızlı, çünkü bu defa ben de katılıyordum, yıkanmak, eller, hepsi yeni baştan, başım suyun altına, oluruna bıraktım. Şimdi su bir ödül gibi soğuktu.
Karşıdaki cumbada pencere sonuna kadar açıktı, kadın ortadan kaybolmuştu, yine de ben bir başıma değildim.
Aynanın üstünü örttüm ve yatağa attım kendimi, tenimi soğutmak için ıslattığım havluların altına girdim. Şimdi odadaki her şey gibi ben de örtülüydüm ve bu olanın nasıl başlamış olabileceğini anımsamaya çalıştım.
Başardım da, en azından öyle olduğunu düşündüm, anımsadığım bir hikâye vardı, bana aitti hiç kuşkusuz, en azından öyle düşündüm ve bu düşünceyle ne kadar sakinleştiysem, o kadar şiddetle geri geliyordu acılar, buna sevindim çünkü acı hissi dikkatimi toplamaya zorluyordu beni. Acılar gerçekti ve bu durumdan gözlemde bulunarak uzaklaşmaya çalıştım, bunu da başardım, bir süreliğine, ta ki anımsadığım her şeyin aynı anda tekrar kaybolduğunu ve öyle kaldığını, sanki hiç olmamış gibi ben onu yaşamamışım gibi olduğunu fark edinceye dek. Bir şeyi anımsayarak, onu unutuyor gibiydim. Neyi düşünürsem düşüneyim, dünyanın dışındaydı. Son saatler, buraya nasıl geldiğim, bir yanıt vardı, birçoklarının arasında tanıdık bir yüz gibi çıkıyordu karşıma, ama sonra yine ötekiler gibi kayboluyor ve bilinmez oluyordu.
Yazılan bir mektup ortadan kaybolamaz, diye düşündüm ve masanın başına oturuverdim, önceki gün alınmış notların başına geçtim.
Yine hiçbir şey hatırlayamadım. Yanda kesilmiş ve anlamsızca birbirine eklenmiş cümle parçalarının ortasında, sık sık doğuş ve batış sözcükleri okunuyordu, doğuş ve batış, üstleri çizilmiş ve üstüne yeniden yazılmış, ya da biri diğeriyle yer değiştirmiş.
Mektupta adres yoktu. Zarfa bakıp bir şeyler hatırlayabilmem için uzun süre geçmesi, üzerine iyice bastırarak onu ışığa tutmam gerekti.
Gelmeliler, yazılıydı. şimdi gelip beni alabilirler.
Evin önündeki avlu aslında bir meydandı, şimdi görüyordum, etrafı parmaklıkla çevriliydi, kaldırım taşları güneşten parlamış ve ısınmıştı, çocuklar kaldırımda koşturuyor, ağaçların gölgesinde annelerinin oturduğu banklar ile sıcak kaldırım arasında gidip geliyorlardı. Pencere ilk dokunuşta açıldı, esinti tenime iyi geldi.
Nihayet, banklardan birinde, bana yabancı gelmeyen bir kız çocuğunu fark ettim, ellerini yalayan köpeği de daha önce görmüştüm.
Kim gelip alacaktı beni. Nereye.
Mektubu açmaya cesaret edemedim, notlarla hareket etmeye karar verdim, önce kapının gerçekten kilitli olduğundan emin olmalıydım.
Gelsinler. Beni bulamayacaklar.
Karmaşık yığının içinden gelişigüzel birkaç kağıt çektim, üzerlerindeki cümleler öylesine yazılmış gibi görünüyordu, okunamaz hale getirilmiş, kendimi savunuyor, belki de ne olduğu en azından o anda anlaşılamayan bir konuda kendimi haklı çıkarıyor göründüğüm pasajlar.
İnsan kendinden kurtulamıyor, diye okudum, kendi dışına çıkamıyor, sonra da kendime ait olmayan bir sesle güldüğümü duydum. Çünkü çoktan kendi dışıma çıkmıştım.
Buradaki cümlelerin bir yardımı dokunmadı, yine de bazıları peşimden geldiler ve beni bırakmadılar, olan bitenin ne olduğunu söyleyebileceklerdi sanki. Ama bunu da yapmadılar. Yola çıkmaya hazırlanıyorum. Adımı yalanlara bırakıyorum.
Yatağın yanında bir çarşaf duruyordu, çarşafı bana ait olmayan bir hareketle cümlelerin üstüne serdim. Yola çıkmamıştım ve cümlelere de, bir süredir yandaki odadan gelen sese de hiç güvenilmezdi. Bu odaya açılan kapı kilitli değildi, o anda görmüştüm, o anda, rüzgârla açıp kapattığı aralığı da. Bu odada da her şey bembeyaz ve çarşafların altındaydı.
Durumum belirsizdi, öyleydi ne de olsa ve öyle kalacaktı, bu yüzden kapıyı kapadım. Kapı tokmağı hoş bir serinlik hissi verdi elime.
Her yere yoğun ve baskın bir şekilde sinmiş olduğu halde hiç dikkatimi çekmemiş olan kokuya da algıladım o sırada, yaşlı insan kokusu, ilaç kokusu.
Kimin hikâyesinin içine düştüm, diye düşündüm, bu hikâye de şimdi benim olan bu koku gibi bana ait değildi. Nasıl ki ben bu yere ait değilsem, buradaki hiçbir şey de bana ait değildi, ne yapacağımı bilemediğim ve diğer her şey gibi üstlerini örttüğüm notlar dışında. Cümlelere güvenilmezdi. Başka türlü değildi, yazıyordu orada, bir şeyler benim aleyhimde ve kim inanacak bana, hiç kimse. Yeminlerle suçlamalar yer değiştiriyordu, bana hiçbir şey ifade etmeyen türlü iddialar, tahminler, kendini suçlamalar, okunamaz hale getirilmiş pasajlar.
Yan odadaki döşeme gıcırdadı.
0 Yorumlar