"Üstü Kalsın" - Cemil Kavukçu


OLASILIKLAR

   Bir sesle uyandım. Kapı zili miydi, telefonumun alarmı mıydı anlayamadım. Kıpırdamadan sessizliği dinledim, gittikçe derinleşeceğe benziyordu. Bu yaşımda bile karanlıktan ürktüğüm için yatak odasındaki pencerenin kalın perdesini çekmiyordum. Sokak lambasından vuran ışıkla içerisi hafif loş oluyordu. Zamanı kestiremedim. Kalkma saatimin gelmediği kesindi ve en çok da buna canım sıkılmıştı. Televizyonda film izlemiş, biraz kitap okumuş, "uykuluk" niyetine iki tekila yuvarlamış (işe yarıyordu, dozu ikiye çıkarınca daha da rahat etmiştim), uykuya geçiş öncesi o sancılı dönemi kısaltmak için elimden geleni yapmış, ikiye doğru da yatmıştım. Sol yanımdaki komodinin üzerindeki ceptelefonuma uzandım. Ekranın ışığı yanınca saate baktım, beşe on vardı. Zar zor uykuya geçtikten üç saat sonra beni ayaklandıran neydi? Anlaşılan tekilayı üçe çıkaracaktım gerekirse dörde. Uyumalıyım, yoksa bütün gün sersem tavuk gibi dolaşır, sataşacak adam ararım. Kötü bir rüya görüyor olmalıydım, tek karesini anımsamadığım bir kâbus; o yüzden uyanmıştım. Telefonu yerine bırakıp öbür yanıma döndüm.
   Zil çalınca zıpkın yemiş gibi doğruldum. Rüya değilmiş. Kalp atışlarım hızlanmıştı. kapısı normal zamanda bile çalınmayan benim gibi birine, sabahın bu saatinde gelen kimdi? Burnunun ucunu göremeyen bir sarhoş pusulasını şaşırıp kendi evi diye benim zilimi mi çalıyordu? Belki de zor durumda olan, karısının eve almadığı eski bir arkadaştı. Ama öyle bir arkadaşım da yoktu. Parmak uçlarıma basarak hole çıktım. Işığı açmadan, el yordamıyla duvarlara dokunarak kapıya yanaştım. Otomat yanmıyordu. Soluğumu tutarak gözleme deliğinden baktım. Dışarısı karanlıktı. Gelen her kimse aşağıda, apartmanın hiçbir zaman kapanmayan giriş kapısında olmalıydı. Yukarı kadar çıkmadığına göre o da emin değildi. Belki de yanlış zile basıyordu. Uzun bir yoldan gelmişti, uykusuzdu. Zil üçüncü kez çalınca aşağıdaki her kimse benim için geldiğine emin oldum. Duvardaki almaca uzanıp, "Kim o?" diye seslendim. Bir yanıt alamayınca, "Kimsin?" diye bağırdım bu kez. Evimin duvarlarında yankılandı sesim. Aşağıdakinin yanlışlık olduğunu söyleyip özür dile-mesini bekledim. Kaba biriydi. Hatasını anladığı halde bu saatte birini uykusundan ettiğini hiç önemsemiyordu. Pavyondan çıkmış, son meteliğine kadar soyulmuş, aklıyla birlikte adresini karıştırmış biri olabilirdi. Belki de yalnız değildi, o aşağıda beklerken öbürü de önceden bir üst kata çıkmış, merdiven boşluğunda dikiliyordu. O zaman kötü niyetliydiler. Almacı yerine koyup içeriden iki kere kilitlediğim kapıyı açtım. Anahtarın şakırtısı girişten bile duyulmuş olmalıydı. Hafifçe araladım kapıyı. Ürpertici bir sessizlik vardı. Bu apartmanda birine geldiyse, yanlış dairenin ziline bastığını sesimi duyunca fark etmiş olmalıydı Ardından aradığı dairenin ziline basacak, geldiğini haber verecek ve içeri girecek, o zaman da merdiven aydınlatıcısı lambalar yanacaktı. Hiçbiri olmadı. Yine parmak uçlarıma basarak mutfağa geçtim. Balkona çıkınca ürperdim. Üstelik yalınayaktım ve beton zeminin soğuğu dalga dalga bedenime yayılıyordu. Zilimi çalan, bana ve apartmanda başka birine gelmediğine göre bir süre sonra oradan ayrılacaktı. Sonuçta onu görecektim. Titremeye başladım, çok üşüyordum. Uzun süre soluğumu tutup beklememe karşın çıkan olmadı. Daha fazla dayanamayıp mutfağın ışığını açtım. Olan, uykuma olmuştu. Karar verdim, üç kat inip bakacaktım. Aşağıda kimse yoktu, biliyordum ama bundan emin olmalıydım. Ya biri varsa ve bana saldırırsa?


Cemil Kavukçu - Üstü Kalsın

Can Yayınları, s.67-69


Yorum Gönder

0 Yorumlar