Kanyon Halkı
Bir felaket türü olan depremi, bir felaket türüne dönüşebilen insandan ayıran; depremin üzerinden zaman geçtikçe geri dönme ihtimalinin artması, insanın üzerinden zaman geçtikçe geri dönme ihtimalinin azalmasıdır. Bizim yürüdüğümüz yol her iki ihtimali de birleştiriyordu. Kocaman dağı ortadan ikiye ayıran deprem biz yürümeyi yurt edinmeden çok önce gerçekleşmişti. Adımlarımızı yurt edinme nedenimiz, kıyamet korkumuzdu. Biz Kanyon halkıydık. Yüzlerini hiç görmediğim, hep enselerini ve başlarını görebildiğim kavmimden bahsediyorum. İki parçası arasındaki çekimin artmasıyla dağın üzerimize kapanmasından korkuyorduk. İşte o zaman bir taştan, dünyaya hiç gelmemiş olmaktan farkımız kalmazdı. Kıyamet gününü andıran bir telaşla yürüyorduk. Ne kadar zamandır yürüdüğümüz ve daha ne kadar yol almamız gerektiğini bilmeden... Yaş almadan ama yorularak... İnsanı yoran ihtiyarlık değil gençlikmiş, yürürken öğreniyorduk. Bakılan her taşı, kaya parçasını, kayadan fışkıran bitkiyi genç bir zihinle görmek yoruyordu bizi. Ayaklarımızın takati kesildiğinde göğe bakıyorduk. Böylece dağın derinliğini ve birleşme noktalarını hatırlıyorduk. Ne derin insanlardık! Bütün birleşme noktaları bulutlar ve ışıkla birbirinden ayrılıyordu. Dağın hangi noktalardan kapanacağını görmek tekrar ilerleme gücümüzü artırıyordu. Karanlıkta değildik. Çünkü dağın iki parçası birbirinden uzaktı. Başımızı her kaldırdığımızda derinlikten haberdar olsak da genişlikle ilgili tahminimiz yoktu. Ne kadar yürürsek dağın içinden çıkabileceğimizi kestiremiyorduk. Karşı yönden gelenlere ne kadar süredir yürüdüklerini sorarak kalan yolu tahmin edemezdik. Birbirine doğru yürüyen iki insan çarpıştığı anda ölüyordu. Bu ölüm şekli korkunçtu. Çünkü hızlı olmasına rağmen çok acı vericiydi. İki kişinin birbiriyle konuşmak için yavaşlaması ortamda elektriğin oluşmasına, birden fazla kişinin ölümüne neden oluyordu. Geliş gidiş yönünde kimse birbiriyle konuşmuyordu. Gelenlerle gidenlerin birbirleriyle yola dair tecrübelerini paylaşmaları imkânsızdı. Aynı yönde yürüdüğümüz kişilerle de pek konuştuğumuz söylenemezdi. Yolun uzunluğuyla ilgili merakını gideremeyen tek bir kişi dahi olsa zincirleme kazaya sebebiyet verebildiğinden temkinliydik. Bu nedenle karşı yönden gelenlerle konuşmak için yavaşlayanlar çok büyük toplumsal cezalara çarptırılıyordu. Gideceğin yolu dönenlerle iletişime geçmenin bedeli büyüktü. Aynı bedel, karşıdan gelenler için de geçerliydi. Bu ceza yavaşlayan kişiyi geri çevirip karşının yörüngesine, geldiği yolu gerisin geri yürümek üzere sokmaktı.
Hepimizi annelerimiz yürürken doğurmuştu. Onları da anneleri yürürken. Ama biz son nesildik. Dağın yarığında iyice kalabalıklaştığımızdan ve çarpışmamak için yavaşlayamadığımızdan çoğalamıyorduk. Bundan sonra tarihimiz azalmak üzerine olacaktı.
0 Yorumlar