Gurney onun arkasından, ana binanın zemin katındaki geniş bir odaya doğru ilerlerken saat tam 10:00'du. Şehirden uzak, pahalı bir otelin bekleme odasına benziyordu. Büyük bir şöminenin karşısında bir düzine sandalye ve yarım düzine koltuk vardı. Yirmi katılımcının hemen hepsi yerlerini almışlardı. Birkaç tanesi kenarda, üzerinde gümüş bir kahve semaverinin ve bir tepsi kruvasanın durduğu bistro benzeri yerde bekliyorlardı.
Mellery şöminenin önüne yürüdü ve dinleyicilere döndü. Kenarda duranlar aceleyle yerlerine oturdular ve herkes susup beklemeye başladı. Mellery Gurney'e şöminenin yanındaki bir yere oturmasını işaret etti.
Gurney'e dönüp gülümseyerek, "Bu David," dedi. "Neler yaptığımızı öğrenmek istiyor, bu yüzden kendisini sabah toplantımızı izlemesi için davet ettim.
Memnuniyet belirten sesler yükseldi ve tüm yüzler ona doğru bakıp gülümsedi. Çoğu, dahi gibi görünüyordu. Birkaç gün önce kendisiyle kaba bir şekilde
konuşmuş olan narin kadınla göz göze geldi. Kadın utanmış, hatta biraz yüzü kızarmıştı sanki.
Giriş konuşması olmadan, "Hayatlarımıza hakim olan roller," diye başladı Mellery, "farkında olmadıklarımızda. Bizi durmadan bir yerlere götüren ihtiyaçlarımız, aslında farkına varmadıklarımızda'. Mutlu ve özgür olmak için, oynadığımız rolleri ne için oynadığımızı görmeli ve göremediğimiz ihtiyaçlarımızı su yüzüne çıkarmalıyız."
Sakince, düz bir tonla konuşuyordu ve katılımcılar pür dikkat onu dinliyordu.
"Arayışımızdaki ilk engel, kendimizi tanıdığımızı, bizi nelerin motive ettiğini anladığımızı, durumlar ve etrafımızdaki insanlar karşısında hissettiklerimizi neden hissettiğimizi bildiğimizi farz etmek olacaktır. İlerleme kaydedebilmek için, açık fikirli olmamız gerekiyor. Kendimle ilgili gerçeği bulabilmek için, bunu zaten bildiğimi söylemeyi bırakmalıyım. Eğer ne için orada durduğunu anlamayı başaramadıysam, yolumda duran kayayı asla yerinden kaldırmamalıyım."
Tam Gurney onun son söylediği cümleyle Yeni Nesil sorunlarını ele almaya başladığını düşünürken, Mellery'nin sesi aniden yükseldi.
"Kayanın ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Kaya kendinizsiniz, olduğunu düşündüğünüz kişi. Olduğunu düşündüğünüz insan sizi öyle bir yere hapsediyor ki, ışıksız, yemeksiz ve kimsesiz bir başınıza kalıyorsunuz. Her ikisi de
"Olduğumu sandığım insan gerçekte olduğum insandan ölesiye korkuyor; diğer insanlar onun hakkında ne düşünürler diye korkuyor. Gerçekte olduğum kişiyi bilseler bana neler yaparlar? En iyisi güvende olmak! En iyisi gerçek insanı saklamak, ona işkence etmek, onu gömmek!"
Yeniden duraksayıp, gözlerindeki alevin dinmesine izin verdi.
"Bunların hepsi ne zaman başlar? Ne zaman iki kişi şeklinde yaşamaya başlarız - kafamızda yarattığımız kişi ve içeriye kilitleyip ölüme terk ettiğimiz gerçek insan? Bence bunun başlaması sandığımızdan daha erken olur. Kendi ikizlerimin, her ikisinin de mutsuz yerlerini almaya başlamalarının dokuz yaşıma dayandığını biliyorum. Size bir hikâye anlatacağım. Bunu daha önce dinlemiş olanlardan özür diliyorum."
Gurney odadaki insanlara şöyle bir baktı ve hikâyeyi dinlemiş olan birkaç kişinin hatırlayıp, gülümsediklerini fark etti. Mellery'nin hikâyelerini ikinci veya üçüncü kez dinlemek, sıkıcı ya da sinir bozucu olmak şöyle dursun, onları sabırsızlandırıyor gibiydi. En sevdiği masalın bir daha anlatılacağına söz verilmiş küçük bir çocuğun heyecanlı tepkilerinden farksızdı.
"Bir gün okula gitmek için evden çıkarken, annem, öğleden sonra eve dönüşte bir kutu süt ve ekmek almam için yirmi dolar verdi. Okuldan çıktıktan sonra, markete gitmeden önce okulun yanındaki küçük restorandan bir tane kola almak için durdum. Fakat kasadaki adam elimdeki parayı alıp üstünü vermek üzereyken, okuldaki çocuklardan birisi gelip parayı gördü ve 'Hey, Mellery,' dedi, 'O yirmiliği nereden buldun bakalım?' Şimdi, bu çocuk dördüncü sınıflar arasındaki en tehlikeli çocuktu ve ben de dördüncü sınıftaydım. Ben dokuz yaşındaydım, o ise on bir. İki kez sınıfta kalmıştı ve herkes ondan korkardı - onla takılmayı bırakın, konuşamazdım bile. Sürekli kavga ederdi ve insanların evlerine zorla girip bir şeyler çaldığı söylentileri dolaşıyordu. Bana parayı nereden bulduğumu sorduğunda, annemin süt ve ekmek almam için verdiğini söyleyecektim fakat benimle dalga geçip, ana kuzusu demesinden korkup, onun gözüne girebilmek için çaldığımı söyledim. İlgili gözlerle bana bakınca, kendimi iyi hissetmiştim. Ardından kimden çaldığımı sordu ben de aklıma ilk gelen şeyi söyledim. Annemden çaldım dedim. Başını sallayıp, gülümsedi ve yürüyüp gitti. Aynı anda hem rahatlamış hem de rahatsız olmuştum. Söylediğim şeyi ertesi gün unutmuştum.
0 Yorumlar