"Bildiğimiz Dünyanın Sonu" - Erlend Loe


  Doppler, Beaver Float Plane'ine kavuştu. 
   Beyaz gövdesinde kırmızı siyah çizimler olan uçağın kanat genişliği 151 santimetreydi ve fırçasız bir doğru akım motoru vardı. Oslo'nun biraz doğusunda kalan bir dükkânda bulunmuştu. Burası hâlâ sigara içen, muhtemelen faydalı bir yönde bedenlerini şekillendirmeyle alakası olmayan hobilere sahip insanların yaşadığı bir bölgeydi. Solveig de dükkândaydı ve uçağın bedeli olan üç dört bin kronu itirazsız ödeyiverdi. O parayı öderken Doppler kendini uzun süredir canla başla çalışıp evi temizleyen, derleyip toplayan, çamaşırları katlayan ve kendini hiç öne çıkarmayan, şimdi de evin hanımı tarafından iyi iş çıkardığı için takdir edilen bir aupair gibi hissetti. 
   Her şey dahil unutma, dedi Doppler daha sonra, her şeye rağmen bunun ucuza patladığını kendine ve Solveig'e kanıtlamak için. Doğru dürüst işleyen bir model uçak inşa etmek o kadar basit değildi. Mühendisler bu konuda saatlerce uğraşıyorlardı. Nitekim saat ücretleri çok yüksekti. Olmasın mı? Adamlar okumuş, yıllarca dirsek çürütmüş. Birkaç bine aldığın hiçbir şey uçmaz Solveig, hiçbir şey. Bir düşün, yerden kalkıp havada hareket eden bir şeyden söz ediyoruz; her türlü mantığa aykırı, bu kutunun içindeki nesne uçacak. Eskiden oğlanların odasındaki tavana iple astığımız uçaklardan değil bu; hayır, bu gerçekten uçabiliyor. Doppler'i bu kadar hevesli görmek Solveig'in hoşuna gitmişti. Hem onun adına seviniyordu hem de şehrin bu bölgesinde tanıdık birilerine rastlamalarının pek mümkün olmamasına. Doppler, tezgâhtarın pillerden birini bedava verdiğini tekrarlayıp durdu, tamamen uçak dostu biriyle karşılaştığına sevindiği için. Bu, bir meraklının diğerine yaptığı bir jestti. Doppler kendini fark edilmiş ve kollanmış gibi hissetti. 
   Uçağın uçtuğunda yanıp sönen bir lambası vardı, kutuda öyle yazıyordu; dükkândaki adam da bu noktanın altını biraz fazlaca çizmişti diye düşüyordu Solveig. Ama Doppler'e kalırsa adam bu noktanın altını gayet makul tekrarlarla çizmişti. Ona göre memnuniyet, modelin gerçek bir uçağa benzemesini sağlayacak ayrıntılarla orantılı bir şekilde artıyordu.
   Seni anlayamıyorum, dedi Solveig arabayla eve dönerken.
   Ben de seni anlayamıyorum, dedi Doppler.
   Ama sanırım ben seni çok daha fazla anlayamıyorum, dedi Solveig.
   Sanırım haklısın, dedi Doppler.

Erlend Loe - Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Çevirmen: Dilek Başak, Yapı Kredi Yayınları, s.113-114


Yorum Gönder

0 Yorumlar