Bunlar torunları onların. Bu iki düşünceyi birbiriyle bağdaştırmak güç geliyor insana... Daha demin, fotoğraflardaki adamların ne kadar genç olduklarına şaşıyorduk; işte onların torunları duruyor karşımızda şimdi. Ama ne yapalım, böyle işte. Oturmuşlar, öğretmenlerini dinliyormuş gibi yapıyorlar. Aslında akıllarından geçen düşünceler şunlar: "Ah, bir bitse şu dersler. Tatile bir kavuşsak!" Biliyoruz... Tatile kaç gün kaldığını evde bir yerlere işaretleyip sayıyorlardır. Şurada duran, sınıfın en iyi öğrencisi besbelli.
Ama şuradakinin özel bir yanı yok. Kötü de sayılmaz ama; geçer işte. Bölge Maliye Dairesi'nde planlamacı olacak. Şuradaki aptal görünüşlü oğlan da... bomboş bakışlarla bakıyor kitabına; gördüklerine gelince, orada yazılı duran formülden başka ne varsa hepsini görüyor gözleri, elbet. Aklı dışarıda, sokakta! Bir gün gelecek, uyanacaksın oğlum! O zaman her şey kayıp gitmiş olacak elinden. Oysa sokak durur durduğu yerde. Nereye bu gidişin? Hiçbir yere. Tomruk sırtlamaktan başka iş kalmayacak sana yapacak, öğrenimin olmazsa.
Ah, ama işlerin en kolayı azarlamak! En kolayı. Değilse, siz söyleyin? Oğullarımızın, kızlarımızın okulda başarılı olamamaları üzücü elbette, ama onlara söylenip durmakla bir yere varamayız ki. Yok, bir şeyi kanıtlamaya, ya da birtakım sonuçlar çıkarmaya çalıştığım falan sanılmasın. Tek söylemek istediğim şey, söylenip durmanın çok kolay bir şey olduğu. Dışarıda hava böylesine güzelken, bu çocukların duyduklarını duymamak olası mı? Hele ırmağın kıyısı, ne güzelliktir o! Gene de öğrenmek gereklidir elbette.
Üstelik öğrendiğin şeyi adamakıllı öğrenmek. Ama o ırmak, tüm adalar, çepeçevre kırlar ve orman; ancak bu yaşta sindirebilirsiniz bütün bunları içinize. Öyle ki ömrünüz var oldukça anımsayıp seversiniz onları artık... Sonra yazgı sizi buralardan alıp uzaklara, çok uzaklara sürüklediğinde, böylesine büyük bir sevgiyle bağlandığınız bu yerleri anımsayıp tek başınıza kaldığınızda ağlarsınız geceleri, kimsecikler görmesin diye. Engelleyemezsiniz bunu. Hadi öyleyse, dön şimdi derslerine bakalım, delikanlı, ama bütün bu söylediklerimi de sakın çıkarma aklından, sakın çıkarma...
Tam şurada, şu kavak ağacının altında, ömründe ilk kez bir kızla buluşmak için beklemişsindir. Oralarda oyalanıp durmuş, ayaklarını yere vurmuş, sigara üstüne sigara içmişsindir... Sonra, bu ağaç, bu çalılar, o güzel günbatımı; oysa bunlara ayıracak vaktin yoktur şimdi. Kız gelmemiştir! Aldırma, gelir bir gün. O gelmezse başka bir yere, başka bir zaman, başka bir kız gelir... Öyleyse iyi bak o ağaca... evet, o kavak ağacına. Aradan otuz yıl geçtikten sonra, bir yerlerden, çok, çok uzak bir yerlerden döner gelir, öpersin o ağacı. Evet, kimsecikler görmesin diye şöyle bir çevreni kolaçan eder, öpersin ağacı. Ve günbatımında gökyüzünün alabildiğine tutuştuğu, kızın bir türlü gelmediği o berbat akşam, en güzeli olup çıkar yaşadığın akşamların. Böyledir bu işler. Biz kararlaştırmayız bu gibi şeyleri. Başka bir güç belirler her şeyimizi. Gene de böyledir işte bu işler. Zamanın denek-taşına vurulmuş bir gerçektir bu.
Şuracıkta, şöyle bir bakılması gereken bir şey daha var, bak, delikanlı, şu yol...
Evet, iyi bak o yola. Köyden çıkıp gider bu yol uzaklara. Telgraf direkleri nereye doğru uzanıyor, görüyor musun? Direklerden birinin altında dur, tellere kulak ver. Sonra gene dönüp yola bak... Şimdi de dön, bana bak. Tam gözlerimin içine.
Acele etme. Belki çekip gideceksin, bu yola koyulacaksın, ama sen gitmek için o denli acele etme gene de. İnsanın elinde olmayan şey her zaman daha çekici gelir ona. Bu, salt bugün geçerli olan bir söz değildir. Şimdi elinde olanlar hiç de daha az çekici gelmeyecektir sana bir gün.
Şu otların biçilişine bak. Benim zamanımda böyle biçerlerdi otları. (Şimdi birkaç anımı tazeleyeyim şuracıkta. Sen de gelip şöyle bir baksan, hiç fena olmaz.)
Bütün bunları sana boşuna göstermiyorum. Bir tek neden var; bütün bunların benim için son derece değerli olması; daha sonra ömrümde bunlardan değerli hiçbir şey olmadığını anladım, inan. Bu nedenle bazı şeyleri aktarmak istiyorum sana. Sen de kendine göre değerli olan başka şeyler bulacaksın belki. Ama benim için, bunlardır önemli olan. Oysa bu topraklar, ikimiz için de aynı topraklardır. Sen de çocuklarına, ya da torunlarına anımsadığın iyi şeyleri, güzel şeyleri aktarmalısın. Tutamazsın ki kendini zaten; anlatırsın. Evet, otların biçilme zamanı. En güzeli, en zorlusu, en tadına doyulmaz olanı tüm zamanların.
0 Yorumlar