Bayan Ramsay başını kaldırdı ve hafif bir uykudan uyanmış gibi, kocasına isterse uyanık kalabileceğini söylemek ister gibiydi. Gerçekten isterse bunu yapabilirdi ama istemiyorsa uyumaya devam edecekti. O dalları, bir o tarafa bir bu tarafa tırmanıyordu. Ellerini bir o çiçeğe bir bu çiçeğe uzatıyordu.
Gülün kıpkırmızı rengini de övmedim, diye okumaya devam eden Bayan Ramsay kendini giderek daha yukarıda, zirvede hissetti. Ne güzel! Ne huzurlu! Günün tüm gereksiz detayları bu mıknatısa tutundu; zihni süpürülmüş gibiydi, tertemiz hissetti. Ve sonra aniden bütünleşti; ellerine aldı onu, güzel, mantıklı, net ve bütündü o, buradaydı: o şiir.
Ama kocasının kendisine baktığını biliyordu. Ona gülümsüyordu, sanki gün ortasında uykuya daldığı için onunla alay eder gibiydi, ama aynı zamanda okumaya devam et, şu an üzgün görünmüyorsun, diye düşünüyormuş gibiydi de. Bayan Ramsay'in ne okuduğunu merak ediyordu; karısının zeki olmadığını, hiç okumadığını düşünmek hoşuna gittiğinden, cehaletini ve basitliğini abarttı. Okuduğu şeyi anlayıp anlamadığından bile emin değildi. Muhtemelen anlamıyordur, diye düşündü. Şaşırtıcı şekilde güzeldi. Sanki bu mümkünmüş gibi güzelliğinin arttığını hissetti.
Ama hâlâ kıştı ve sen gittin, ben de gölgenle oynar gibi oynadım onlarla.
Bayan Ramsay bitirmişti.
"Pekâlâ?" dedi. Başını kitaptan kaldırıp, hayallere dalmış olan kocasına baktı.
Ben de gölgenle oynar gibi oynadım onlarla, diye mırıldandı, kitabı masaya bırakırken.
0 Yorumlar