Değişmez yol izlenmektedir. Önceden ayarlanmış hareketlerle.
Kusursuz biçimde ayarlanmış olan düzenek, en ufak beklenmedik bir olaya bile yer vermez. Metni izlemek, cümle cümle ezbere okumak gerek yalnız ve de kelam tamamlanacak ve şerit şerit bezlere sarılı Lazarus mezarından çıkacak...
Buyruğu yerine getirmek için böyle gizli gizli ilerleyen kişinin yüreğinde ne kuşku ne de korku yatar. Kendi bedeninin ağırlığını bile hissetmez artık. Papazın adımları gibi sessizdir adımları; halıların ve döşeme taşlarının üstünde kayarlar, aynı derecede düzenli, aynı derecede kişiliksiz, aynı derecede kararlı.
İki nokta arasındaki en kısa yol doğru çizgidir.
...okyanusların yüzeyinde en ufak bir kıpırtı bile yaratmayacak kadar hafif adımlar. Bu evin merdiveninin yirmi bir basamağı var, iki nokta arasındaki en kısa yol... okyanusların yüzeyi...
Bu kadar berrak olan su bulanır birden. Yasa tarafından belirlenmiş bu dekor içinde, sağda da solda da tek bir parmak toprak bile olmadan, tek bir saniye bile göz kırpmadan, dur durak bilmeden, geriye dönüp bakmadan, bir cümlenin tam ortasında birden durur oyuncu... Her akşam oynadığı bu rolü ezbere bilir; ama bugün daha öteye gitmeyi reddeder. Çevresindeki öteki kişiler, bir kol havada ya da bir bacak hafifçe kırık donup kalırlar. Müzisyenlerin başladığı tempo ebedileşir... Bir şeyler yapmak gerekir şimdi, hemen ağza gelen sözler, oyun metninde yer almayan sözcükler söylemek gerekir... Ama her akşam olduğu gibi, başlanılan cümle, öngörüldüğü biçimde sonuçlanır, kol düşer, bacak hareketini tamamlar. Orkestraysa kendisine ayrılan çukurda hep aynı şevkle çalmaya devam eder.
Merdiven yirmi bir tane ahşap basamak ile bunlardan hissedilir derecede daha geniş, beyaz taş bir basamaktan oluşur. Topuz yerine üç çıngıraklı başlık takılı bir soytarı kafası yerleştirilmiş, karmaşık bezemelerle işli bakır bir sütun bu beyaz taş basamağın açıkta kalan yuvarlatılmış ucuna konulmuştur. Daha yukarda, kalın ve cilalı ahşaptan yapılma korkuluk, aşağı tarafı hafifçe şişkin, tornadan çıkma çubuklar tarafından taşınır. Merdiven, kenarları nar kırmızı çizgili, gri bir halıyla kaplıdır; aynı halı girişteki hole doğru uzanıp giriş kapısına kadar olan her yeri kaplar.
Bu halının rengi ile bakır topuz Bona'nın betimlemesinde yer almamıştır.
Attığı adımların her birinin ağırlığını düşünen başka biri tam da burada ...
On altıncı basamağın tam üstünde, göz yüksekliğine küçük bir tablo asılmıştır. Fırtınalı bir geceyi gösteren romantik bir peyzajdır bu: bir şimşek bir kulenin yıkıntılarını aydınlatmaktadır; kulenin hemen dibinde yere uzanmış iki adam görü, etraftaki gürültüye rağmen uyuyakalmışlar; yoksa yıldırım mı çarpmış? Belki de kulenin tepesinden düşmüşler. Resmin çerçevesi altın yaldızla kaplı oymalı ahşaptan; bütün hepsi epey eski zaman işi gibi duruyor. Bona söz etmedi bu tablodan.
Sahanlık. Sağda kapı. Çalışma odası. Tam da Bona'nın betimlediği gibi, belki biraz daha dar ve karışık: kitaplar, her yanda kitaplar, duvarları kaplayan kitapların nerdeyse tümü de yeşil deri ciltli, ötekiler, karton ciltli olanlar ise özenle yığılmış şöminenin üstüne, bir sehpanın üstüne, hatta doğrudan doğruya yere bile yığılmış; masanın köşesine, deri kaplı iki koltuğun üstüne rastgele konulmuş olanlar da var. Koyu renkli meşe ağacından yapılma uzun ve anıtsal masa odanın geri kalanını kaplar. Masanın üstü kâğıt ve dosyalarla kaplı; odanın tam ortasına konulmuş abajurlu koca lamba sönük. Tavanda karpuzun içinde tek bir ampul parlar.
Garinati masayla kapı arasında kalan yeşil halı kaplı küçük boş alandan (orada yer döşemesi gıcırdar) geçmek yerine koltuğun arkasından dolaşır, sehpa ile üst üste konulmuş kitaplar arasından kıvrılır ve masaya öbür taraftan ulaşır.
"Masanın arkasında durup, önündeki iskemlenin sırtlığını iki elinle kavrayıp kapının ve odadaki tüm nesnelerin konumunu kaydedeceksin aklına. Zamanın olacak: Dupont saat yedibuçuktan önce çıkmaz yukarı. Her şeyden kesinlikle emin olduğunda gidip tavandaki ışığı söndüreceksin. Elektrik düğmesi girişte, kapı pervazının hemen yanındadır; duvara doğru çevirmek gerekir, öteki tarafa çevirirsen fazladan iki ampul daha yakmış olursun. Sonra gene aynı yoldan geri gelip iskemlenin arkasına yerleşeceksin, kesinlikle önceki gibi duracaksın gene. Ateşe hazır durumdaki tabancayı sağ elinde tutup gözlerin kapının bulunduğu yere dönük bekleyeceksin. Dupont kapıyı açtığında, koridor aydınlık olduğundan kapının önünde açık seçik belirginleşecektir; karanlıkta görünmeyeceğin için, sol elinle iskemlenin sırtlığına dayanıp rahatça nişan alacaksın. Üç el ateş edeceksin tam kalbine, sonra da hiç acele etmeden çekip gideceksin; yaşlı kadın hiçbir şey duymamış olacak. Olur da girişdeki holde onunla karşılaşırsan, yüzünü fazla gösterme; sert biçimde olmasın ama kadını kenara itip geç. Evde başka kimse olmayacak."
İki nokta arasındaki tek yol.
Biçimi hafifçe bozulmuş bir tür küp, gri lavdan parlak bir blok, kullanıla kullanıla yüzleri cilalanmış gibi, köşeleri yassılaşmış, görünüşü sert, derli toplu, altın gibi ağır, aşağı yukarı yumruk büyüklüğünde; kağıt ağırlığı mı? Odadaki tek biblo bu.
Kitapların adları: "Emek (1929) Fenomenolojisi", "İktisadi Çevrimlerin İncelenmesine Katkı" ve de bu tür şeyler. Pek eğlenceli değil.
Elektrik düğmesi kapı pervazının hemen yanında, porselen ve nikelajlı metalden yapılma, üç konumlu.
Beyaz bir sayfanın tepesine bir sözcük yazmaktaydı: "engelleyemezler..." Akşam yemeğine işte tam o sırada indi; sonraki sözcüğü bulamamış olmalı.
Sahanlıkta ayak sesleri. Işık! Gidecek zaman yok artık. Açılan kapı ve Dupont'un salak bakışı...
Kaçan bir beden parçasına, rastgele tek bir el ateş etti Garinati.
En küçük aksaklık.. . Belki de. Denizcinin bocurgatla işi bitti; döner köprü kapandı yeniden.
Korkuluğun üstünde eğilmiş durumda bulunan Garinati kıpırdamadı. Ayaklarının dibinde rıhtımın içine doğru giren bir bölümde çırpınmasına bakıyordu yağlı suyun; birkaç enkaz parçasının yığıldığı yere: üstünde zift lekeleri olan küçük bir tahta parçası, sıradan iki eski şişe mantarı, bir portakal kabuğu parçası, ne oldukları güçlükle belirlenebilecek, daha inatçı, yarı yarıya çürümüş kırıntılar.
0 Yorumlar