Daniel Defoe - Robinson Crusoe


Bu adada yirmi üç yılı devirmiştim, bu yere ve hayat tarzına o kadar alışmıştım ki vahşilerin bu yere gelip beni rahatsız etmeyeceklerinden kesinkes emin olabilseydim, zamanımın geri kalanını orada, hatta son âna, mağaradaki teke gibi elden ayaktan düşene kadar orada geçirmeye razı gelirdim. Ayrıca kendime zamanımı eskisine göre çok daha hoş geçirmemi sağlayan birtakım küçük eğlenceler ve meşgaleler de bulmuştum; bir defa, daha önce belirtildiği üzere, Poll’uma konuşmayı öğretmiştim ve o kadar rahat, anlaşılır, tane tane konuşuyordu ki çok hoşuma gidiyordu; zaten benimle birlikte en az yirmi altı yıl yaşadı. Sonrasında daha ne kadar yaşadı bilmiyorum, ama Brezilya’da papağanların yüz yıl yaşadığına inanıldığını duymuştum; belki de zavallı Poll hâlâ orada hayattadır ve Zavallı Robin Crusoe deyip duruyordur. Dilerim hiçbir İngiliz buraya gelip de onu işitmek gibi bir kara talihle karşılaşmaz; ama olursa da, onu iblis sanacağı kesindir. Köpeğim en az on altı yıl boyunca bana güzel bir can yoldaşı olmuş, sonra yaşlılıktan ölmüştü; kedilerime gelince, o kadar çoğalmışlardı ki ilk başta beni ve neyim var neyim yoksa hepsini yemesinler diye bazılarını vurmak zorunda kalmıştım; ardından, yanımda getirdiğim iki yaşlı kedi gidince ve sürekli kendimden uzaklaştırıp bir gıdım ekmek bile vermeyince, zaten evcilleştirdiğim ve ailemin birer ferdi olan iki-üç gözdem hariç hepsi ormanlığa kaçtı, ama yeni doğan yavrularını her zaman boğuyordum. Bunlar dışında, her zaman iki-üç oğlak besliyordum, onlara elimden yem yemeyi öğretmiştim; ayrıca çok iyi konuşan iki papağanım vardı, ikisi de Robin Crusoe diyebiliyordu ama ikisi de ilk papağanımın eline su dökemezdi; zaten bunlara ilkinde olduğu kadar emek harcamamıştım. Adlarını bilmediğim iki deniz kuşum vardı, kıyıda yakalayıp kanatlarını koparmıştım ve kale duvarım için diktiğim küçük kazıklar şimdiki gibi çok sıkı bir koru haline gelmeden önce, bu kuşlar bu küçük ağaçların arasında yaşar, orada ürerlerdi, bu da benim hoşuma gidiyordu. Dolayısıyla vahşilerin dehşetinden korunabildiğim ölçüde, yukarıda dediğim gibi, yaşadığım hayattan çok memnun bir hale gelmiştim. Ama yazılan başkaymış ve benim bu hikâyemle karşılaşacak olan herkesin buradan şu gerekli dersi çıkarması menfaat icabıdır: Yaşamlarımızın seyri içinde, en fazla kaçıp kurtulmaya çalıştığımız ve başımıza geldiğinde en çok canımızı yakan kötülük, çoğu zaman kurtuluşumuzun bizatihi aracıdır ya da kurtuluşumuza açılan kapıdır ve ancak onun sayesinde bu belayı atlatabiliriz. Kendi acayip hayatımdan buna dair birçok örnek verebilirim, ama bu açıdan, adadaki yalnız yaşamımın son yıllarındaki koşullarım kadar kaydadeğer olanını bulamam.

Yorum Gönder

0 Yorumlar