Artık bitmek üzere, diye düşündü Will.
Yüz sekiz kehanetle başlamıştı. İki tanesi hariç hepsi bir şekilde dünyaya salınmıştı; Site’den duyurulmuştu, para karşılığı satılmıştı, Birleşik Devletler Başkanından kaçmak için şantaj malzemesi olmuştu... Sadece iki tane kalmıştı.
İlki sayılardı. Son kehanet, hâlâ anlaşılmayan kehanet. Diğeri ise açıkça saçmalıktı; cümle o kadar az detay veriyordu ki kehaneti anlamak ayrı, kullanmak ayrı imkânsızdı. Bugün sona ermeden gerçekleşecekti. O zaman anlarız artık, diye düşündü Will. Site muhtemelen bu kehaneti büyük bir şey için kullanacaktı. Belki Hoover Barajı’nı çökertirdi.
Will camdan dışarı baktı ve yanından hızla geçen Kuzey Ohio’yu seyretti. Özelliksiz ovalık alanlara serpiştirilmiş karayolu gişeleri ve birbirinin aynısı olan kasabalardan başka bir şey yoktu. I-80 oldukça uzun bir yoldu, yolculuğun yarısı burada geçecekti ama manzara niyetinde bakacak bir şey yoktu. Her şey sıradan ve normaldi. Rahat.
Aslında durum hiç de öyle değildi. Neredeyse bütün kehanetler kullanıldı demekle konu kapanmıyordu. Her şey hızlanıyordu. Başkan tarafından son birkaç gün içinde kaçırılmıştı, dünya Kâhin’in kimliğini öğrenmişti, en yakın arkadaşları linç edilmişti ve tren raylarında trenden kaçan bir fare gibi şehrini terk etmek zorunda kalmıştı.
Sekiz ya da dokuz yaşındayken yaşadığı bir şeyi aklına getirdi bunlar. Mahallede bisikletiyle dolaşırken kendini bir yokuşun tepesinde bulmuştu. Bisiklete binmeyi öğreneli çok olmamıştı, babası daha bir ay kadar önce öğretmişti. Buna rağmen bisikleti yokuştan aşağı sürmüştü, hızı neredeyse anında bacaklarının yetişemeyeceği noktaya fırlamıştı. Aşağıda akan trafiği görünce bisikletten atlamaktan başka şansı olmadığını fark etmişti ama kaldırıma düşmekten arabalardan daha çok korkuyordu. Nefesini tutup sonunu hangi felaketin getireceğini görmeyi beklemişti.
Durum buydu işte. Site bisikletti. Will bisikleti trafiğe sürüyordu. Sadece Will değil, herkes. Tüm dünya.
0 Yorumlar