Eugenio Borgna - Şu Bizim Kırılganlığımız


YILDIZSI ARKADAŞLIKLAR

Arkadaşlığın, olası arkadaşlıkların özü, Nietzsche'nin parlak sözlerinde bütün parıltı ve kırılganlığıyla ortaya çıkmaktadır. "Arkadaştık ve yabancıya döndük. Ama doğru olan da bu ve bunu, utanmamız gereken bir şeymişçesine, saklamak ya da gölgede bırakmak istemiyoruz. Biz iki gemiyiz, her birimizin kendine ait bir hedefi ve güzergahı var; yollarımız kesişebilir ve bunu, tıpkı yaptığımız üzere, bir şenlikle kutlayabiliriz: O zamanlar bizim akıllı uslu iki yelkenlimiz aynı limanda ve aynı güneşin altına demir atmış, sakin sakin duruyordu; aynı hedefe, her ikisi de aynı hedefe varmış edasındaydı."

Her birimizin hayatında birtakım şeyler değişebilir: Gemiler uzaklaşır ve birbirine yabancılaşır; bu uzaklığın geçici mi kalıcı mı olduğu bilinmez ve bu, arkadaşlık gibi böylesine güzel ve aydınlık bir deneyimin de kırılganlığın dile gelmez izlerini taşıdığını gösterir. 

Sözü gene Nietzsche'ye verelim: "Ama tam da o an, görevimizin her şeye kadir şiddeti bizi gene birbirimizden uzaklaşmaya, farklı denizlere ve güneşlere yol almaya sevk etti; belki de bir daha hiç görüşmeyeceğiz - hatta belki de görüşecek ama birbirimizi tanımayacağız: Farklı deniz ve güneşler bizi dönüştürmüş olacak! Birbirimizle yabancılaşmamız zaruri bir yasa adeta ama işte tam bu yüzden kendimize daha da layık olmalıyız!" İnsan olmanın bir durumu olan arkadaşlığın, öylesine karaltılı ve öylesine kırılgan, öylesine sıradanlaştırılmış ve gündelik hayat tarafından kirletilmiş arkadaşlığın anlamını derinlemesine ortaya koyan bu metin son kısımda, dile gelmez bir umuda açılmaktadır: "Ancak hayat çok kısa, asil bir olanak mahiyetinde arkadaş olabilmemiz için görüş alanımız çok kısıtlı. Böylelikle de, dünyada birbirimizin düşmanı bile olacak olsak, yıldızsı arkadaşlığımıza inanmak istiyoruz."

Böylesine kırılgan ve böylesine ışıltılı olan bu hayat biçimi hakkında daha başka neler söyleyebilirim? Arkadaşlıkta, görüşülmediği, karşılaşılmadığı ve konuşulmadığı zaman bile devam eden sonsuz bir diyalog yatar. Dost bir kişiyle karşılaşıldığında, sessizlik silinir ve yokluk ortadan kaybolur: Sadece görünürde kaybolmuş ama aslen hiç kesintiye uğramamış olan diyalog yeniden kurulur. Zaman, içsel zaman, kum saati zamanının neden olduğu kesintiler yüzünden değil kırılmak, eğilip bükülmez bile ve sessizliğin dili yine sözcüklerin dili haline gelir: Gözlere ve bakışlara yansıyan çehrelerin dilidir bu.

Arkadaşlıkta diyalog, sessizlikler ve sözcükler üzerinden kurulan diyalog vardır ve arkadaşlık, birbirine dost olan kişilerin arasında gizli saklı akan karstik akıntılar gibidir: Arkadaşlar ister yakın ister uzak olsun, ister mevcut ister namevcut olsun, ne zaman olursa olsun, çanlar çaldığında birbirlerini dinleyebileceklerini, birbirleriyle konuşabileceklerini, karşılaşabileceklerini, her mesafeyi ve görünürdeki kayıtsızlığı aşabileceklerini bilir. Arkadaşlık, acının ve hüznün yokuşundan indiğimiz zamanlarda, kurtulmamızı sağlayan saldır ve içten olması kaydıyla, yeni ya da eski olmasının bir önemi yoktur; her arkadaşlıkta kolaylıkla sönmeyen bir birliktelik ışığı yanar.

Hayatta var olan her asli şey gibi arkadaşlık da sadece sunulabilecek bir şeydir, ancak farklı farklı arkadaşlık çeşitleri vardır ve bunlar asla durağan ya da hareketsiz olamaz: Öngörülmemiş yakınlıklarla, uzaklıklarla ve hayattaki olaylarla yükselir ya da alçalırlar. Nietzsche'nin dediği gibi, her geminin kendi hedefi ve rotası vardır ama her gemi, yanına daha başka gemileri çağırabilir: Bu karışıklık ve dayanışma döngüsünde, belki de kapalı olmayan, açık olan bir arkadaşlığın özünü seçebilmemiz mümkündür. Son olarak da, arkadaşlık bellek demektir: Kronolojik bellek değil de, yaşanmış bellektir, her defasında geçmişi yürürlüğe koyan ve ona yeni ve yaratıcı anlamlar yükleyen içselleştirilmiş bellektir.

Ama arkadaşlığın da kırılgan olduğunu, yorgunluktan, kayıtsızlıktan, dikkatsizlikten, endişeden ya da sarsıcılıkları her zaman aşikar olmayan dış etkenlerden yara almaya açık olduğunu hiçbir zaman unutmamak gereklidir. Arkadaşlık sevinç, umut, nezaket, şefkat, çekingenlik, ruhun hüznü, incelik ve duyarlılık kadar olmasa da, yara açan hayatın sancısı onda da barınabilir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar