Andre Gide - Pastoral Senfoni


Bu gece yine çok fazla kar yağdı. Çocuklar yakında pencerelerden girip çıkmak zorunda kalacağız diye son derece memnunlar. Gerçekten de bu sabah kapı kar yüzünden açılmaz hale geldi, yalnızca çamaşırlıktan dışarı çıkabiliyoruz. Dün gidip kasabanın yeteri kadar yiyecek stoğu olup olmadığını kontrol ettim. Çünkü bir süre insanlığın geri kalanıyla ilişkimiz kesilecek gibi gözüküyor. Elbette kar yüzünden mahsur kaldığımız ilk kış değil bu, ama bizi daha önceden bu kadar yoğun ve ciddi bir şekilde engellediğini hatırlamıyorum. Ben de bundan yararlanıp dün başladığım hikâyeye devam edeceğim biraz daha. 
Bu zavallı sakat kızı alıp getirirken evde nerede kalacağı konusunda hiç düşünmediğimi daha önce de söylemiştim. Karımın çok fazla karşı koyan biri olmadığını biliyordum. Ona ayıracak yerimizin olmadığını, oldukça sınırlı imkânlarımız olduğunu da... Her zaman yaptığım gibi prensipli hareket etmek yerine duygularımla hareket etmiş, bu atılımımın getireceği masrafları hiç hesaba katmamıştım (bu bana İncil’in emirlerine ve ruhuna aykırıymış gibi gelir). Ama Tanrı’ya tevekkül ederek yaşamak başka bir şey, olayların yükünü başkalarının üzerine yüklemek başka bir şey. Çok kısa süre sonra anladım ki Amélie’nin omuzlarına çok ağır bir yük yıkmıştım, öyle ağır bir yüktü ki ben de şaşırıp kaldım.
Kızın saçlarını keserken ne kadar iğrendiğini görünce elimden geldiğince yardım ettim karıma. Ama sıra onu yıkamaya ve kurulamaya gelince işi karıma bıraktım. Sonra anladım ki işin en ağır ve en tatsız kısmından kurtulmuştum.
Amélie başlangıçta en ufak bir şikâyette bile bulunmadı. Öyle anlaşılıyordu ki bütün gece boyunca düşünmüş ve bu yeni görevimizde kendine düşeni yapmaya karar vermişti. Hatta bundan biraz zevk alıyormuş gibi gözüküyordu bile diyebilirim. Kızın temizlenip hazırlanması işini bitirdikten sonra gülümsediğini gördüm. Merhem sürdüğüm kazınmış kafasında beyaz bir bone, Sarah’nın birkaç eski kıyafeti ve temiz çamaşırlar Amélie’nin hemen ateşe atıp yaktığı o berbat kıyafetlerin yerini almıştı. Gertrude ismini ise Charlotte seçti ve bu isim hepimiz tarafından hemen kabul edildi. Çünkü ne bu zavallı yetim biliyordu kendi ismini, ne de nereden öğreneceğimiz hakkında bir fikrimiz vardı. Sarah’nın geçen yıldan kalma elbiseleri tam olduğuna göre, ondan biraz daha genç olmalıydı. 
İlk günler hissettiğim büyük hayal kırıklığını ve içimi karartan kötümser duygularımı burada itiraf etmem gerekiyor. Elbette ki bu kızın eğitimiyle ilgili düşünmüş, bir sürü hayal kurmuştum, ama gerçekler bütün hayallerimi hiç acımadan yıkıyordu. Yüzündeki ilgisiz ve ahmak ifade, daha doğrusu o mutlak ifadesizlik hali, bütün iyi niyetimi yerle bir ediyordu. Bütün gün boyunca ateşin yanında tetikte bekliyor, bizden birinin sesini duyunca, hele de aramızdan biri ona yaklaşmaya kalkarsa davranışları iyice sertleşiyordu. Bütün ifadesizliğini, yalnızca düşmanca tavırlar sergilemek için bir tarafa bırakıyordu. Onun dikkatini çekmek için en ufak bir hareket yaptığımızdaysa hemen sızlanmaya, bir hayvan gibi homurdanmaya başlıyordu. Bu huysuzluğu, insana çok dokunan hayvani bir açgözlülükle üzerine atladığı, bizzat benim tarafımdan sunulan yemekleri yerken azalıyordu yalnızca.
Gerçek aşkın karşılığını her zaman bulması gibi, onun her şeyi inatla reddeden ruhu karşısında, bütün vücuduma bir nefret duygusunun yayıldığını hissediyordum. Evet, gerçekten ilk on günün sonunda iyice umutsuzluğa kapıldığımı itiraf etmeliyim. Öyle ki ilk günlerde duyduğum heyecanı düşündükçe pişman olacak, onu buraya getirmemiş olmayı isteyecek kadar ilgimi yitirmiştim. İşin insana en dokunan yanı, Gertrude’un benim için bir sorun teşkil ettiğini ve aramızdaki varlığının canımı sıktığını saklayamadığımı görünce, Amélie’nin biraz da zaferle, kıza karşı daha ilgili, daha dikkatli davrandığını görmekti.

Yorum Gönder

0 Yorumlar