Ian McEwan - Cumartesi


Annesinin rahatsızlığı sırasında bir gün gelmiş, en sonunda onu evinden, kendisinin de yetiştiği eski aile evinden alıp, bir bakımevine götürmesi gerekmişti. Annesinin hastalığı, bir zamanlar sıkı sıkıya bağlı olduğu ev işlerini yapmasını engelliyordu. Tereyağı kabını içine koyup fırını bütün gece açık unutuyordu, sokak kapısının anahtarını kendi kendinden saklamak için yer döşemesindeki aralıklardan içeri atıyordu, şampuanla çamaşır suyunu birbirine karıştırıyordu. Bütün bunlar; ve ayrıca kendini sokakta ya da bir dükkânda, ya da başkalarının evinde buluyor, nereden geldiğini, o insanların kim olduğunu, nerede oturduğunu, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bir yıl sonra hem hayatını hem de eski evini unutmuştu. Ama evin satışını ayarlamak ihanet gibi gelmişti Henry'ye ve harekete geçmemişti. Çocukluğunun geçtiği evi Rosalind'le birlikte zaman zaman yoklamışlar, Henry de yazları çimleri biçmişti. Her şey yerinde kalmıştı, bekleyerek; ahşap kancadan sarkan sarı lastik eldivenler, ütülü toz bezlerinin ve peçetelerin durduğu çekmece, bir küfe kürdan taşıyan porselen eşek. Durgun bir bakımsızlık kokusu çökmeye başlamıştı eve, annesinin eşyaları köhneleşmişti ki bunun tozlanmayla ilgisi yoktu. Yoldan bakınca bile ev bozguna uğramış gibi görünüyordu, bir kasım günü, öğleden sonra çocuklar taş atıp salonun camını kırınca Henry harekete geçmesi gerektiğini anladı. 
Bir hafta sonu Rosalin'le çocuklar evin toparlanmasına yardımcı olmak için onunla birlikte geldiler. Hepsi birer hatıra seçtiler, seçmemek saygısızlık olarak görünmüştü onlara. Daisy Mısır'dan gelme bir pirinç tabağı aldı, Theo araba biçiminde bir masa saatini, Rosalind de porselen bir meyve kasesini. Henry de bir ayakkabı kutusu dolu fotoğraf aldı. Yeğenlerine de bazı şeyler Lily'nin yatağını, başucu panosunu, iki gardrobu, halıları  ve şifonyerleri bir ev boşaltma firması alıp götürecekti. Perowne'lar giysileri, mutfak eşyasını, istemedikleri süs eşyalarını yardım kuruluşlarına verilmek üzere paketlediler; Henry bu tür kuruluşların ölmüş insanların sırtından nasıl geçindiklerini daha önce hiç aklına getirmemişti. Geriye kalanları çöp torbalarına doldurdular, çöp kamyonlarının alması için dışarı çıkardılar. Yağmacılar gibi sessizce çalıştılar; radyoyu açmak uygun olmayacaktı. Lily'nin varlığını söküp parçalara ayırmak bir günlerini aldı. 
Oyunculardan izin almadan bir oyunun, mütevazı, hantal bir ev tiyatrosunun sahnesini dağıtıyorlardı. Lily'nin dikiş odası dediği yerden başladılar, Henry'nin eski odasından. Lily asla geri dönmeyecekti, örgü örmenin ne demek olduğunu artık bilmiyordu, ama onun örgü şişlerini, binlerce örneğini, bir bebek için başlanmış ve yarım kalmış sarı örtüyü paketlemek, hepsini yabancılara vermek, Lily'yi yaşayanların arasından alıp sürgüne göndermeye benziyordu. Hızla, deli gibi çalıştılar. Annem ölmedi, diye düşünüyordu Henry durmadan. Bir ömrün bütün giyim kuşamın, bütün ince ayrıntılarının ne kadar kolayca, ne kadar çabuk paketlenip dağıtıldığını ya da çöpe atıldığını görünce annesinin hayatı, herkesin hayatı öyle temelsiz göründü ki Henry'nin gözüne. Sahiplerinden ve geçmişlerinden ayrılınca bütün nesneler çöpe dönüşüyordu, Lily olmadan üzerinde solmuş bir çiftlik motifi olan, soluk  kahverengi lekelerle dolu, dolgusu acınası biçimde incelmiş eski çaydanlık kılıfı itici görünüyordu. Raflarla çekmeceler boşalıp kutular ve torbalar doldukça aslında hiç kimsenin hiçbir şeyin sahibi olmadığını gördü. Her şey kiralık ya da ödünç alınmıştı. Sahip olduğumuz şeyler bizden uzun yaşayacak, sonunda biz onları bırakıp gideceğiz. Akşama kadar çalıştılar, çöpçülerin alması için tanı yirmi üç torba hazırladılar. 
Henry ropdöşambrının içinde kendini sıska ve narin hissediyor, hâlâ, ağarmayan, hâlâ dünün bir parçası olan günün karşısında. Evet bu olacak, o da hazırlıkları yapacak. Birgün Lily onu alıp evinin yakınındaki bir mezarlığa götürmüş, bir duvarın içine sıra sıra yerleştirilmiş, kilitli küçük metal kutuları göstermişti, kendi küllerinin de oraya konulmasını istiyordu. Bütün bunlar olacak, kendileri de başları önlerinde, durup ölülerin arkasından okunan duayı dinleyecekler. Yoksa krematoryumda mı okunacak bu dua? Kadının rahminden doğan insanın kısa bir ömrü vardır... Geçmiş yıllarda bu duayı pek çok kez dinlemişti, ama ancak yer yer hatırlıyor. Adeta bir gölge gibi kayar, bir çiçek gibi koparılır. Evet, sonra da John Grammaticus'un sırası gelecek, içkicilerin yakalandığı şu insanın şeklini değiştiren hastalıklardan biri, ya da öldürücü bir kalp krizi ya da beyin kanaması. Hepsi farklı tarzlarda zor katlanacaklar buna, ama Henry ötekilerden daha az etkilenecek. Yaşlı şair bu akşam pek cesurdu, burnunun acısını hissetmiyormuş gibi yapıyor, Daisy'yi yüreklendiriyordu. Sonu geldiğinde, eğer Teresa John'la evlenirse ve hakkını isterse şato krizi çıkacaktı, hukuk konusunda müthiş olan Rosalind annesinin kurduğu, Daisy'nin, Theo'nun ve kendisinin çocukluklarında yaz aylarını geçirdikleri yer için hakkını arayacaktı. Ya Henry'nin rolü? Bilgece ve acımasız bir sadakat. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar