Burada her şey daha da kötüye gidiyor. Geçen hafta teyzem Jacinta öldü; cumartesi günüyle, onu daha yeni defnetmiştik ve üzüntümüz hafiflemeye başlamıştı ki, hiç görülmemiş bir yağmur yağmaya başladı. Bu babamı çok öfkelendirdi, çünkü tüm arpa mahsulü güneşlensin diye avluda seriliydi. Sağanak, bize bir avuç ürünü bile kurtarma olanağı tanımadan kocaman su dalgaları şeklinde bir anda bastırdı; bütün ev halkı olarak tek yapabildiğimiz, sundurmanın altına sığınıp gökten düşen soğuk suyun daha yeni biçilmiş o sarı arpaları nasıl haşladığını seyretmek oldu.
Ve daha dün, kız kardeşim Tacha'nın on üç yaşına bastığı, babamın ona aziz gününde hediye ettiği ineğin nehir sularına kapıldığını öğrendik.
Nehir üç gece önce, sabaha karşı yükselmeye başlamıştı. Ben o sırada derin bir uykuda olmama rağmen sürüklenen nehir sularının çıkardığı uğultu yüzünden hemen uyandım ve evimin çatısı çöküyormuş hissine kapılarak battaniyemi kapıp yataktan atladım. Ama daha sonra uykuya geri döndüm, çünkü nehrin sesini tanımıştım ve bir süre dinlediğim bu tekdüze ses tekrar uykumu getirmişti.
Sabah yataktan kalktığımda, hava bulutlarla kaplıydı ve hiç durmadan bütün gece yağmur yağmış gibi görünüyordu. Nehrin gürültüsünün daha güç geldiği fark ediliyordu. Bulanık suyun -yanık bir şeyden çıkanı andıran- çürümüş kokusu havaya sinmişti.
Ben bakmaya gittiğim zaman nehir çoktan yatağından dışarı taşımıştı. Sular köyün ana sokağında yavaş yavaş yukarı doğru çıkıyor ve son sürat Tambur lakaplı o kadının evine doluyorlardı. Avludan şakırdayarak giren sular kapıdan , çağlayarak çıkıyordu. Tambur artık nehrin bir koluna dönüşen akıntının içinde yürüyerek oradan oraya koşturuyor ve gidip sel sularının kendilerine ulaşamayacağı bir yerlere sığınsınlar diye tavuklarını sokağa atıyordu.
Diğer tarafta, nehrin kıvrıldığı noktadaysa, sular teyzem Jacinta'nın avlusunda bulunan demirhindi ağacını -kim bilir ne zaman- önüne katıp götürmüş olmalıydı, çünkü artık orada ağaç falan görünmüyordu. O köydeki yegane demirhindi ağacıydı; bu yüzden insanlar, bunun uzun yıllardan beri şahit olduğumuz en büyük nehir taşkını olduğuna karar verdiler.
Kız kardeşim ve ben, öğleden sonra yeniden, artık köprünün bulunması gereken yerin çok üzerine çıkan ve giderek daha yoğun, daha karanlık bir şekle bürünen o su kütlesine bakmaya gittik. Saatlerce orada kalıp hiç bıkmadan o şeyi seyrettik. Daha sonra, insanların ne dediklerini duymak için yamaçtan yukarıya doğru çıktık, çünkü aşağıda, nehrin kenarında büyük bir gürültü vardı ve bulunduğumuz yerden, bir şey söylemek için açılıp kapanan ağızları görsek de hiçbir şey duyamıyorduk. Bu yüzden yamaçtan yukarı doğru çıktık; orada da nehri seyreden ve taşkının verdiği zararı konuşan insanlar vardı. Nehrin, kız kardeşini Tacha'nın ineği Serpentina'yı götürdüğünü de orada öğrendik zaten.
0 Yorumlar