Charles Baudelaire - Şarabın Şiiri & Esrarın Şiiri



Ve bu analiz öylesine hızlı gerçekleşir ki, insan, (“Swedenbourgcu”lar gibi dersek) o doğal şeytan, onun ne kadar istem dışı olduğunu ve anbean ne denli şeytani bir mükemmelliğe ulaştığını fark edemez. Pişmanlığına hayranlık besler ve özgürlüğünü yitirme süreci içinde kendisiyle övünür. 
Hâsılı benim öngördüğüm insan, seçtiğim ruh bir neşe ve dinginlik mertebesine böylece ulaştıktan sonra orada kendine hayran olmaya başlar. Artık bütün çelişkiler silinmiştir, bütün felsefi sorunlar çözülmüştür ya da en azından öyle görünür. Her şey yoğun bir haz vesilesi olabilir. O andaki hayatının doluluğu ölçüsüz bir gururu esinler. İçinde konuşan ses (ne yazık ki kendi sesi) şöyle der: “Şimdi kendini bütün insanlardan üstün görme hakkına sahipsin; senin düşündüklerini ve hissettiklerini hiç kimse anlayamaz; hatta sana esinledikleri iyilikseverliğin bile değerini bilemezler. Sen yoldan geçenlerin tanımadıkları bir kralsın ve inancının yalnızlığı içinde yaşıyorsun, ama varsın öyle olsun! Ruhu böylesine iyiliksever kılan yüce küçümsemeye sahipsin ya, o yeter” 
Ne var ki zaman zaman yakıcı anıların uyanıp bu mutluluğu bozduğunu tahmin edebiliriz. Dış çevreden gelen bir telkin, hatırlanması hoş olmayan bir geçmişi yeniden canlandırabilir. Zira bu geçmiş bu düşünce kralına hiç yaraşmayan ve onun ideal saygınlığını lekeleyen nice aptalca veya bayağı anılarla dolu değil midir? Bana inanın, esrar çeken insan bu yüz kızartıcı hayaletleri cesaretle karşılayabilir ve hatta bu çirkin anılardan yeni hazlar ve gurur vesileleri devşirebilir. Düşüncesinin seyri şöyle olacaktır: Bu acının ilk duyumsanması geçtikten sonra, o an kendisiyle övünmesini lekeleyen duygunun veya eylemin anısını, o zaman kendisini öyle davranmaya iten saikleri, içinde bulunduğu koşulları merakla çözümleyecektir. Ve eğer bu koşullarda günahını tamamen bağışlatmak için olmasa bile en azından hafifletmek için yeterli sebepler bulamazsa, kendini yenik hissedeceğini sanmayın sakın. 
Şeffaf bir camın altında çalışan bir mekanizmayı izler gibi onun şu düşünce seyrini izleyebiliyorum: Anısı beni bir süreliğine rahatsız etmiş bu saçma, ödlekçe ya da bayağı eylem benim esas doğamla ve şimdiki halimle tamamen çelişiyor. Ayrıca o eylemi kınarken sergilediğim şiddet ve çözümleyip yargılarken gösterdiğim sorgulayıcı dikkat de erdeme yönelik yüce ve ilahi istidadımı kanıtlamaktadır. 
Kendini yargılamakta benim kadar usta, kendini kınamakta benim kadar sert olan kaç kişi vardır şu dünyada? Ayrıca o kendini kınamaz sadece, aynı zamanda yüceltir de. Böylece o dehşetengiz anı, ideal bir eylemin, ideal bir iyiliğin ve ideal bir dehanın derin düşüncesi içinde eriyip gider ve kişi kendini gönüllü olarak köpüren bir ruhsal eğlencenin kollarına teslim eder. Gördüğümüz üzere, o hem günahkâr hem de günah çıkarıcı olarak, günah çıkarma ayinini saygısızca taklit ederek, kendinin kolayca bağışlanmasını sağlar veya daha da, kötüsü kendi mahkûmiyetinden kendi gururu için tadını çıkaracağı yeni bir malzeme devşirir. 
Şimdi, düşlerinin ve erdem planlarının üzerinde derinlemesine düşünerek vardığı sonuç, erdem için pratik bir yeteneğe sahip olduğudur; bu erdem hayaletine sarılırken sarf ettiği sevgi dolu gayret, idealini gerçekleştirmesi için gereken kuvvetli enerjinin yeterli ve kesin kanıtı gibi görünür ona. Düşle eylemi tamamen birbirine karıştırır ve düzeltilmiş ve idealize edilmiş doğasının büyüleyici görünümü içinde tahayyülü giderek hararetlenirken, irade gücü açısından çok fakir ama kibir bakımından gayet zengin olan gerçek karakterinin yerine bu cezbedici görüntüyü koyar. Sonunda kendisi için tiksinç bir zevkler dünyası içeren şu açık ve basit sözle yüceliğini ilan eder: 
“Ben bütün insanların en erdemlisiyim.”

Yorum Gönder

0 Yorumlar