Miguel de Unamuno - Yaman Adam


Bu ruhi işkenceler, azaplar; zavallı Julia'nın sıhhatini sarsmıştı. Ağır bir ruh hastalığına tutuldu. Evet bu sefer aklını sahiden oynatıyordu sanki. Sık sık bir sayıklama nöbeti geçiriyor, nöbet başlayınca sıcak, arzulu sözlerle kocasını çağırıyordu, karısının bu ıstıraplı vecitleri kocasına da geçiyor, Alejandro karısını teskin etmeye çalışıyordu.
 Karısı boynuna sarılmış, kendisini boğmak istercesine kuvvetle bağrında sıkarken Alejandro, onun kulağına fısıldıyordu: "Ben seninim, senin, tamamen senin; ben yalnız seninim!" Alejandro, köyde düzelir ümidiyle onu çiftliğine götürdü. Ama Julia'nın hastalığı daha da çoğaldı. Julia'nın ruhunda korkunç bir şey cereyan ediyordu. 
Talihin servete sâmana gark ettiği Alejandro; ölümün, kendisini, karısını elinden almakla tehdit ettiğini görünce öfkesinden deliye döndü. En iyi doktorları getirtti. Bunlar ona, "Her şey boşuna!" dediler. "Kurtarın onu, benim için koruyun onu, ne olursunuz!" 
"İmkânsız, tamamen imkânsız Don Alejandro!" 

Ne pahasına olursa olsun benim için kurtarın onu! Bütün servetimi, milyonlarımın hepsini onun uğruna, onun yaşaması için veriyorum." 
"İmkânsız, Don Alejandro, imkânsız!"
 "Hayatımı, onun yerine benim hayatımı alınız. Benim kanımı ona veremez misiniz? Bütün kanımı benden alıp ona naklediniz! Alın benim kanımı, ona verin! Ahn benim kanımı!" "
İmkânsız, Don Alejandro, imkânsız!"
 "Neden imkânsız? Benim kanım! Benim bütün kanımı alın onun için!" 
"Onu ancak Tanrı kurtarabilir." "Tanrı mı? Nerde Tanrı? Ben onu hiç düşünmedim."
 Ve Alejandro, günden güne etrafına daha duru bir güzellik saçan; yaklaşan ölümün daha da nurlandırdığı bir güzellikle parlayan karısı Julia'ya soruyordu: "Nerde Tanrı, Julia?"
Julia gökyüzüne yukarı bakarak, hemen hemen hiç feri kalmamış iri gözlerini kocasına dikerek incecik bir sesle cevap veriyordu: "İşte orada!" 
Alejandro yatağın başucuna asılı haça bakıyor, bu haçı tutuyor, iki eliyle sımsıkı yapışarak, "Onu benim için koru, onu bana alıkoy; neyim var, neyim yok hepsini iste benden: Bütün malımı mülkümü, bütün kanımı varlığımı! Al beni!" 
Julia gülümsüyordu. Kocasının bu gözü hiçbir şey görmeyen öfkesi onun ruhunu tadına doyulmaz bir nurla dolduruyordu. İşte ne kadar mesuttu nihayet! Bu adamın kendisini sevdiğinden artık şüphe edebilir miydi?
 Ve zavallı kadın, hayatını damla damla akıtıyordu.
 Mermer gibi beyazlaşıp soğuyordu. Kocası onun yanına uzanıyor, güçlü kollarıyla onu sarıyor, zavallının vücudundan azar azar çekilen hararet yerine kendindeki olanca sıcaklığı onunla paylaşmak istiyordu. Ve kendi soluğunu üfleyerek onun vücuduna vermek istiyordu. Aklını bozmuş gibiydi Alejandro, Julia ise gülümsüyordu.
 "Ben ölüyorum Alejandro, ölüyorum!" "Hayır ölmüyorsun!" diyordu Alejandro. "Sen ölemezsin."
 "Sanıyor musun ki senin karın ölemez?"
 "Evet, benim karım ölemez. Daha önce ben ölürüm. Gelsin hele ölüm, gelsin hele. Ama bana, bana! Gelsin hele!"
 "Ah Alejandro, şimdi her şeyi ıstırabım uğruna verebilirim. Ben ki beni sevdiğinden şüphe ediyordum."
 "Doğru. Ben seni sevmedim. Aşk denen şey, sana bunu bin kere söyledim, bir aptallıktır Julia, kitap bilgiçliği. Hayır hayır, ben seni sevmedim, hayır hayır! Aşk... aşk... Aşktan dem vuran o sefil korkaklar karılarının ölmesine göz yumarlar. Hayır, aşk değildir bu. Ben seni sevmiyorum." 
Gayet ince, ipince bir sesle sordu Julia: "Nasıl olur?" Ve tekrar eski üzüntülerine kaptırdı kendini. "Hayır hayır, ben seni sevmiyorum Julia. Ben... ben... ben... Ah, bunu ifadeye kelime yok!"
 Ve Alejandro kuru bir hıçkırığa; daha çok bir hırıltıyı andıran; korkunç bir acı, çılgın bir aşkla dolu bir hırıltıya benzeyen bir hıçkırığa tutuldu. 
"Alejandro!"
 Ve bu zayıf seslenişte zaferin olanca acı sevinci bulunuyordu. "Hayır hayır, sen ölmeyeceksin, sen ölemezsin. Ben ölmeni istemiyorum. Beni öldür Julia, sen yaşa. Hadi öldür beni, öldür!" 
"Fakat Alejandro, ölüyorum... “
"Ben de seninle beraber!" 
"Ya çocuğumuz, Alejandro?" 
"O da ölsün varsın; sensiz ne yapayım onu?" 


 

Yorum Gönder

0 Yorumlar