Panait Istrati - Kira Kiralina


Burası, çektiğim cehennem azabının doruğudur... Burada çocukluğumun üç yıllık işkencesinin acıları son buluyor... Çünkü Tanrı, bana karşı zalim davrandı ve Kira’yı benden esirgedi, ama yine de hayırlı oldu. Bu hayır, bana bir dost gönderdi.
Yaralı bedenimi toplayarak, kendimi güçlükle yolun öte yakasına sürükleyebildim, bitkin bir durumda yere yıkıldım. Tam o anda, kırk-elli yaşlarında, yoksul Yunanlı giyimli, bir elinde salep kazanı, ötekinde tasları ve sepetiyle bir adam yaklaştı yanıma, araçlarını yere bıraktı ve kollarını kavuşturarak içinden gelen bir çığlık kopardı: 
— Ah, zavallı çocuğum! dedi Yunanca. Kırbaçla dövüldüğünü gördüm, elimden bir şey gelmeden bakakaldım! Seni böyle kötü hırpalamaları için, bu Allahsızlara ne yaptın?
İçtenlik okunan yüzüne, kırlaşmış karmakarışık sakallarına, kırış kırış bir alnın altında acı veren iyi gözlerine baktım ve öfkelendim kendi duygulanma baş kaldırıp ona bağırdım: 
— Lanet olsun! Beni rahat bırakın! Ağlamaya başladım. İyiliği üstün geldi: 
— Neden bana lanet okuyorsun, yavrum?.. Sana, gerçekten acıdım, acın yüzünden yardım etmek istiyorum sanal.. 
— Hepiniz, bütün insanlar, acımalarınız ve yüreğinizle, beni rahat bırakın!.. Hepsini tattım ben!.. Tek başıma ölmek istiyorum!.. 
— Ah zavallıcık! Bu kadar genç yaşında, yaşamdan bıkmış!.. Ama yine de, şu sıcacık bir bardak salebi iç... Sana iyi gelir. 
Salep tasını aldım, ama neye inanacağımı bilmiyordum artık. O kadar insan, kendini iyi ve eliaçık gösterip sonunda alçak ve cani çıkmıştı; bu kısa deneyimlerimden hangi kuralı hangi anlamı çıkarmalıydım? Evet, ben on altı yaşımda, insan ruhunun alçaklığını tanıyordum. Hem de her şeyi bilmiyordum.
 Özellikle de yaratı eserlerinin sonsuza dek karmaşık ve türlü türlü olduğunu, çekilen binlerce acının, bize bütün insanlığın yüzüne tükürme hakkını vermemiş olduğunu bilmiyordum. Tanrı bile bunu ancak, bir insanlık günahına kızınca anladı, kökünü kazımadan cezalandırmaya karar verdi; ilk peygamberlerden birini ve ailesini yıkımdan kurtardı. Tufan'dan sonraki insanlığın öncekilerden daha iyi olmadığı gerçektir; ancak bu onun kendi suçu değildir. Çünkü Tanrı benim on altı yaşımdaki gibi dünyayı kötü tanıyordu ve ne yaptığını bilmedi.
Ben de bunu, yazgı beni kutsal ruhlu salep satıcısı Barba Yani'ye yollamış olduğu günden beri öğrendim; yaşamında bir Barba Yani'ye rastlama şansı olan kişinin, kendini mutlu saymasının gerektiğini öğrendim. Onun dışında, böyle biriyle hiç karşılaşmadım. Ama o, yaşama göğüs germeme, sık sık onu kutsamama, övgüler düzmeme yetip arttı. Çünkü bir tek kişinin iyiliği, binlercesinin kötülüğünden daha güçlüdür; kötülük, aynı zamanda kötülük yapanı da öldürür; iyilikse, gerçeğin yok oluşunun ardından parlamayı sürdürür. Güneşin bulutları dağıtıp dünyaya sevinci geri getirişi gibi, Barba Yani de ruhumu kemiren kötülüğü kovdu ve yüreğimi sağlığına kavuşturdu. Bu iş, benim direnişimle karşılaşmadan, kandırıcı karşı çıkmalarım olmadan yapılmadı; ama yaşamda çok acı çekse bile, birden patlayan iyiliğe hangi yürek kafa tutabilir? Boyun eğmek zorunda kaldım ve Tanrı tarafından yollanan salepçi, bütün acılarımı öğrendi. İlaçları şimşek gibi hızlı etkili oldu.


 

Yorum Gönder

0 Yorumlar