Paulina Flores - Ne Rezalet


Sandığı kadar akıllı değil. Sanırım o zaman anlamalıydım. Özel olduğuma, üstün olduğuma inanırdım hep. Her gün neredeyse üç cenaze konvoyu görüyorum, hafta sonları da iki üç katını. Uzanıp pencereden dışarı bakarken ya da balkonda otururken. Başlarda beni etkilerdi, halbuki sıradışı bir yanı yoktu. Bu benimle ilgili değil, oturduğum yerle ilgiliydi. Mezarlıklara çıkan yolda oturan yığınla insandan biriydim yalnızca: Halk Mezarlığı, Katolik Mezarlığı, Yahudi Mezarlığı, Anılar Parkı Mezarlığı ve Büyük Şehir Mezarlığı. 
Bilmece olayının yaşandığı dönemde küvette banyo ona göre milyonerlere özgü bir lükstü. Beş yaşına kadar mutfakta çamaşır yıkanan beton lavabonun içine girmeyi başarıyor, televizyondaki küvetlerin altın renkli, aslan pençeli ayaklarına benzer heybetli pozlar vermeye çalışıyordu. O zamanlar babası henüz evden ayrılmamıştı ve kız Pisagor adlı bir devlet okulunda okuyordu. Annesi birkaç yıl sonra iki sebepten dolayı okulunu değiştirmeye karar verdi. Birincisi ve en önemlisi, öğrencilerini halkın arasından sıyrılmak üzere yetiştiren bir okul olmadığını, sıradan bir halk okulu olduğunu fark etmesiydi. Anne kızının daha iyi olmasını istiyordu, kendisinden daha iyi olmalıydı. İyinin de iyisi. İkinci sebepse okuldaki Bay Osvaldo adlı hizmetlinin anasınıfındaki, ilkokulun birinci, ikinci, üçüncü sınıflarındaki birçok çocuğu istismar ederek onlara şiddet uygulamakla suçlanmasıydı.
Ferahlamak için ayaklarını musluğa uzattı ve alt kattaki komşuların bağırışlarını dinledi. Son zamanlarda dışarısıyla tek teması buydu, bir de annesiyle beraber bir şeyler atıştırmaları.
Facebook hesabını kapatmış, tüm gününü bir yedinci kat dairesinde geçiriyordu. Büyük konakların yıkıntıları üzerine inşa edilmiş kulelerden birinde. Bu dairelerde yaşayan kiracılara değer vermiyordu, asansörde asla selam vermezler, aceleci ve sabırsız müşteriler gibi davranırlardı. Ulaştıkları yere ulaşmış olmanın gururunu parlatmak için zorlama bir umursamazlık ve küçümseme takınırlardı. O da onlarla selamlaşmıyordu, kırk beş metrekarelik dairenin içinde bütün gün oradan oraya dolanıyordu. 
Sabırsız, hevessiz, aynı zamanda gurursuzca. Döndüğünden beri hayatı sabah esnemek kadar sönük bir hal almıştı. Tüm günü uykulu, önceden kalan yemeği ısıtarak, azıcık yiyip kalanı çöp kovasında sakladığı bir market poşetinin içine atarak geçiriyordu. Önceden beraber yaşadığı adamın en sevdiği dizi olan Seinfeld’i izliyor ama pek gülmüyordu. Gündüzleri mayışık, geceleriyse uykusuzdu. 
Böyle gecelerde, beraber yaşadığı adamla sahip olabileceği çocuğu düşünüyordu. Güzel, gerçekten güzel bir oğlan çocuğu, babasının boyuna ve düz, sivri burnunu alacak. Hem heyecan verici hem de tiksindirici bir düşünceydi bu. Çünkü annesinin babasına ilişkin söylediği şeyle aynıydı: Babasını çoğunluğun iyiliği adına insan soyunu güzelleştirmek için seçmişti.  
Başka geceler balkonda vakit geçiriyordu. Meydandaki çeşmenin durmaksızın yağmur yağdığını düşündüren sesini dinleyerek. Sigaraların birini söndürüp diğerini yakıyor, yüreği buruk, etrafını çevreleyen binalardaki ışıkların sönmesini bekliyordu.
Güvenebileceğim bir şey duymaya ihtiyacım var, belki bir köpek havlaması.


 

Yorum Gönder

0 Yorumlar