milenyum
...
“Evet, sayın seyirciler yeni bir binyıla girmeye hazır mıyız?”
“Eveeeeeeeeeeeeeeeeeeeet!” diye bağırdık oturduğumuz yerde doğrulup.
“Milenyum için geri sayım başlıyor. Hep birlikte 10...”
“Ama benim bu işe başlarken en çok Asiye destek oldu. Valla hakkını yiyemem.” Jüli’nin teşekkürü üstüne annem dudaklarını büzerek bir şeyler mırıldandı, yok canım estağfirullah der gibi. Jüli’yse milenyuma girerken, bize kendi müzesinin tarihçesini anlatmaya kararlıydı.
“Otuz beş yıl önce, o zaman inceciğim tabii, şaşal fabrikasında çalışıyorum. Dil de biliyorum diye beni ofise almışlardı. Onca adamın yanında kahveci olarak çalışıyordum. Saat kaçta kim nasıl kahve içer, hangi misafir konuşmanın kaçıncı dakikasında kahve ister her şeyi bilirdim. Anında şanım yürümüştü. Maaşıma zam, iş tanımıma iş eklediler. Çeviri yap Jüli, şu şişeleri İngilizlere sat Jüli, dosyaları getir Jüli, dilekçe yaz Jüli, notere git Jüli, müşteriyi ikna et Jüli, etrafta dolan Jüli diye diye kemiklerimi kemirdiler.”
Dokuuuuuuuuuuuz...
Ülke çoktan milenyuma girdi, biz Jüli’nin eslerine göre fişeğimizi hareketlendiriyoruz.
“Saat altı paydosu oldu mu sana yedi, sonra sekiz... Ev kirasını ödemek için bunca çalışıyorum, eve uyumaya gidiyorum, hak mı dedim, zam istedim. Bakkala sepet salarsın ya, çekerken ağır ağır çekersin. O gün Kemal Bey’le konuşmamızın ortasında ben çaktım olayı hemen tabii, yıllarımızı verdik biz de bu adamlara... Dedim Jüli hazırlan, saldığın sepet boş geliyor. Anında tersledi beni. Ellerine sağlık diye diye yaptırdığı işi anında küçümsemeye başladı. Yediğim azarla geçip masama oturdum. Babamdan kalma evler olsaydı diye düşündüm kesin istifa ederdim. Kalktım kendime bir kahve yaptım. Sonra oturdum. Ehhhh, dedim bizim de babamızdan miras kalan bir şeyler var. Bulgaristan’dan göçmüş gelmiş yepyeni bir hayat kurmuş. Ben mi yapamayacağım? O ne güzel dilekçe yazıyorsun Jüli dedikleri el yazımla istifa dilekçemi yazıp masama bıraktım. O zaman ışıkların orada oturuyordum. Yeni iş bulana kadar öldürsen ödeyemem.”
Sekiiiiiiiiiiiiiiiiiz...
“Kiralık daire bakarken, sizin dükkâna girmiştim Asiye hatırlıyorsunuz değil mi? Siz de genceciktiniz. Nur içinde yatsın Selami Abi de arkada duruyordu. ‘Buralarda kiralık ev var mı?’ diye sordum size de binaya kadar getirdiniz. Bir de ev sahibini bağladınız.”
Yediiiiiiiiiiiiii...
“Bizimkiler erken öldüler. İnsanın annesi babası erken ölünce sırf kendi utanacağı şeyleri yapmıyor. Utanacak ne var diye başladım çalışmaya.”
Altıııı...
“Ama vizyon misyon meselelerine çalışma hayatımdan hâkimdim. Dedim ben birkaç seneye bu oturduğum evi satın alırım. Çocuk mocuk da istemiyorum. Kendime yetecek kadar biriktiririm. Sonra işte aşağıdaki evi de alınca, geçtim mutfak masasına, emeklilik dilekçemi yazdım.”
Beeeeş...
“Altına da bastım imzayı. Ev iyi yatırım.”
Döööööööört...
Evet diye tasdik ettik. Konu en azından eve, yatırıma, gelecek kaygısına, hayat meşgalesine gelmişti. “Valla alabiliyorsan ev alacaksın,” diye ekledik. “Milenyumda buralar değerlenir mi kızlar?” dedi Tülay Abla direksiyonu yeniden ana caddeye kırarak. Milenyum yerine kooperatife gireceğiz bu gidişle.
“Herhalde kıııııııız, Haliç değerlendi mi buralar da değerlenecek.” Manzara demek her şey demek. Manzara değerlenince, ev de değerleniyor. Ben de güzel manzaraya bakıyorum. Dalyan’a. Ona baktıkça değerleniyorum. Hayat doluyorum, çiçeklerime bunca su yetiyor hemen açılıyorum, üç oda bir salonum genişliyor Dalyan bana gülümseyince, bir mesaj aldığım anda güneş görüyorum, Mihrabım dediği anda yazları serin, kışları sıcak oluyorum.
Üüüüüüüüüüüüç...
Dalyan bana sarıldığında caddelerim genişliyor, park sorunu yaşanmıyor, doğal gaza geçiyorum, ona buna faydam oluyor iş sağlıyorum.
İkiiiiiiiiii...
Dalyan mesaj attığında Paris kulelerine meydan okurcasına yükseliyorum. Dalyan beni çağırdığında Sezen Aksu’nun evine konuk oluyorum. Dalyan bana kahve ısmarladığında yılbaşı ikramiyesi oluyorum. Kendi kendime çıkıyorum.
Biiiiiiiiiiir...
Dalyan beni öptüğünde, milenyuma giriyorum.
0 Yorumlar