İhtiyar Kadın
Hoşça yaşamanın bir yolu da bulunduğun yerin rengine boyanmak olduğuna inandığım için, evlerinde oturduğum Rusların bir eğlence gecelerinde, bana doğduğum günü sordukları zaman, bizde doğduğu günü tutmak, o günü bayram etmek âdeti olmadığını, bizden birçokları gibi, benim de doğduğum günü bilmediğimi söylemedim, yakın bir günü, doğduğum gün diye, seçtim, söyledim ki, unutmayayım ve ben de, o gece dostlara ev sahiplerime, onların komşularına bir yemek yedirebileyim! “Ne olur, benim de bir gecem olsun! Benim de sağlığıma, bu yabancı yerlerin dostları, içsinler, yesinler. Hayatın neye değeri var?” diye düşündüm. Öyle de oldu ya. O geceden bir değil, çok hatıralar kaldı.
Yedik, içtik, çaldık, oynadık, Makar Petroviç’i, karısı Pelageya Pavlovna’yı sarhoş ettik, Galya’ya Hahol oyunları oynattık, tatlı sesini ve pek acıklı hatırasını sakladığım Entlâ Yuriyevna, Bir Revel türküsünü, benim şerefime hem çaldı, hem okudu; komşulardan bir delikanlı, armonik bir Rus panayır şairlerinin kıt’alarını okudu, Madam Kuruner isminde bir Alaman hanımı da yaşlı ve acıklı bir kadın olmasına bakmayarak bize çok eğlenceli türküler okudu.
Hayatta az geceler bu kadar şen ve uygun geçer.
Gülüp eğlendiğimiz ve felekten çaldığımız bu gecenin hatıraları arasından, bu Madam Kuruner denilen ihtiyar kadının hatırası da bende kaldı.
Bu hanım, Rusya Alamanlarından bir gırafın kızı, büyük bir mühendisin karısı imiş. İhtiyarlamış. Kaç yaşındadır bilmem. Otuz yaşında bir oğlu var. Kocası çoktan metresleri ile yaşıyormuş. Büyük Muhabere ve Büyük Rus İhtilâlinden sonra, mühendis, karısını, oğlunu evinden çıkarmış ve yanına genç bir metres almış. Ana-oğul bu mahallede şimdi oturdukları eve taşınmışlar. Genç Kuruner, demiryolunda ufak bir memur idi. Çok geniş değilse bile, ana-oğul, rahatça yaşıyorlardı. Bu hayat iki sene sürmüş. İki yıldan sonra, genç Kuruner, şimdi mahallemizde edepsizliği ile meşhur olan Rus kızına tutuluyor ve onunla evleniyor. Bu gelin hanım eve gelince ilk işi kaynanasını evden çıkarmak oluyor. Orada bir odada yaşayamaya ve kocasından aldığı pek az bir para ile geçinmeye başlıyor ve kimseye de şikâyet etmiyor. Rahmetli Entlâ’nın anlattığına göre, ana oğul öpüşmüşler. Madam Kuruner oğlunu mazur görür imiş. Belki kocasını da haklı buluyordu! Kim bilir. Çünkü hiç şikâyet etmezmiş. Yalnız o gece, bizden ayrılırken hayattan biraz hoşnutsuzluk getirdiydi. Dedi ki:
Elde fırsat varken, gençlik, güzellik varken eğlenmeli ve her şeyi dert edinmemeli, her şeyi çok derin düşünmemeli. Eğer zaman şimdiki gibi dar ise ona da bir çare bulunmalı. Bak ne güzel eğlendik, zaman bize çok müsait olsa da ancak bu kadar eğlenirdik. Hayatın kazancı yalnız budur. Bu geceyi, “hayatta bir gece yaşadım!” diye sayar ve eğer varsa defterinize de yazabilirsiniz. Bu gece ihtiyarlıkta çok az gelir ve tadı da azalır. Hele kadınlar için! Bilmem bu genç hanımlar biliyorlar mı? kadın tez ihtiyar oluyor ve geç ölüyor. Herkes severken hayat tatlıdır. Sonra acılaşır. Ölüm de geç kalır, ister istemez, gider, yeni kurulmuş ailelere yük olursunuz.
Ne ise, bu güzel geceden sonra bu karanlık sözleri etmeye lüzum yoktu. Yemeye ve arkadaşlarınıza tekrar teşekkür ederim. Geceniz hayırlı olsun.
Madam Kuruner gitti. O gece ihtiyar hastalanmış. Ertesi gün mahalle kadınları ziyaretine gittiler. Pelageya Pavlovna süt göndermiş, ihtiyar istememiş. Galya’nın fikrince: Açlıktan ölmeye karar vermiş.
Hasta değil, yemiyor, yemek istemiyor, diyor.
Entlâ bir hüküm veremiyor. Bir gece oradan geldi, ağladı. Evdeki bütün kadınlar da sanki ondan kumanda almış gibi ağladılar.
Bu dedikodu bir hafta kadar sürdü. Bir gece Madam Kuruner’in öldüğünü haber verdiler. Mahalle bu ölümü matemle, yasla karşıladı. Cenazesinde hep bulunduk. Yalnız kocası ile oğlu gelmediler. Kocasını bilmem fakat oğlunu karısı bırakmamış. Sonrasında mahalle kadınlarından dinledim: Kocası, cenazesi için biraz para yollamış, yetmemiş, üst tarafını Entlâ Yuriyevna eklemiş, çünkü o da Protestan idi.
Genç Kuruner, anasının cenazesinde bulunmak istemiş, karısı ile dövüşmüşler, kadın camları da kırmış, sonra da kaçmış gitmiş. Nereye gittiğini kimse bilmiyor. Cenuba bir yere gitmiştir sanıyorlar. Viladikafkas’da eskiden sevdiği ve birlikte yaşadığı bir Hinguş varmış, sanki onun yanına kaçmış diyorlardı.
1938
0 Yorumlar