Luan Starova - Keçiler Dönemi


 Başkeçi Çobanı'nın mahallesinde, nehrin hemen yakınında, Osmanlı mimari modellerine göre yapılmış ve yirminci yüzyılın başlangıcındaki zevk anlayışı gereği, Avrupa üslubundan gözle görülür izler taşıyan bir binalar topluluğunun ortasındaki iki katlı eski bir evde kalıyorduk.
   Bu binanın, komşu evlerinin duvarlarıyla çevrilmiş geniş bir bahçeye açılan dar bir avlusu vardı.
   Hızla akan nehrin kıyısında yaşamak her an gitmeye hazırmışız gibi bir izlenim uyandırıyordu. Bundan dolayı, yeni evimiz, babamı yüreklendiren kader anlayışına alabildiğine uygundu.
   Nehir, varlığımızı atalarımızın beşiğine bağlayan kökleri çoktan koparmış olan bizler için, başka yerlere sürekli bir çağrı, denizlerin ötesinde bilinmedik ülkelere göçmeyi sürdürmemize bir davet oluşturuyordu. Hayat dayanılmaz olmaya başlayınca nehir  bize daima bir başka seçeneği hatırlatıyordu. Ama, gene de ayrılmamacasına yerleşmiştik buraya.
   Babam, evin hepsi de eski, hepsi de birçok taşınmadan ve çatışmadan, birçok yangından ve su basmasından kurtulmuş büyü kitaplarını, haritaları, elyazmalarını ve diğer kitapları yığabileceği geniş ve derin gömme dolaplar içermesinden mutluydu. Bu bilinmedik kente, muhteşem bir gölün kıyısındaki evini ve ana-babasını geride bırakarak, bir yığın kitap ve birçok çocukla gelmişti.
   Gölün yitirilişinden sonra, nehir kıyısında yaşamak kesin bir teselliydi ama taşınmalar hep felaketler ve belirsizliklerle doludur. Çünkü, bir şey getirmek için, başka bir şeyi geri alırlar gene de. Köklerinden kopmuş Balkanlı bir ailenin kader çemberi daralıyordu bu yüzden. Her şeye rağmen, kitaplar, bu kaderin dolambaçlarında babama çok büyük bir teselli oluyordu. Evet, savaşlardan ve felaketlerden kurtarmıştı onları ve havalar boğucu belirsizliklerle yüklü de olsalar, daha yumuşayınca, kitaplar ona kurtuluş yolunu gösteriyordu. Aile çevremizi genişletiyordu babamın kitapları.
   Zamana karşı giriştiğimiz mücadelede onları okumanın bize güç verdiği söylenebilir. Ailemize ilişkin hayati kararlar almak gerektiğinde, babam bir çözüm bulmak için, kitaplarına gömülmekle geçiriyordu tüm gecelerini Bununla birlikte, aynı kitaplar onun hayatta acele kararlar almasını önlüyordu.
   Babam yeni evin gömme dolaplarında, Arapça, Latince, Rusça yazılmış her türden kutsal kitap ve bilgi dolu kitabı saklıyordu. Sözlüklerin, dilbilgisi kitaplarının, haritaların ve atlasların yanı sıra, eski ansiklopediler, astronomiye, tarihe, hukuka, din tarihine ilişkin eserler de vardı.
   Balkanlar'ın her zaman hareketli ve belirsiz sınırları içinde kapatıldığımızdan, kitaplar ufkumuzu genişletiyor, bizi uzaklara götürüyordu. Babamın kitapları, içinde bulunduğumuz durumla olağandışı bir ilişkiyi devam ettiren bir düzen içeriyordu. Ailemizin mutluluğunu barındırıyordu kendi içinde. Gerçekten, bu kitaplar ailemizin izlediği belirsiz yol boyunca devrilmişti çoğu kez.
   Zavallı anacığım babamın kitaplarına olan düşkünlüğünü kendince paylaşıyordu. Kitaplar onların birbirine duydukları sürekli ve içten içe sevginin payandalarından biriydi adeta. Bununla birlikte, anneme birçok yükümlülüğe mal oluyor, taşınmalar sırasında onlar yüzünden bazı mutfak eşyasını terk etmek zorunda kalıyordu. Örneğin, İtalya'ya ilk ve son kez yaptığı yolculukta almış olduğu ve hamur işleri yapımına yarayan elle çalışır aleti babamın birkaç kitabını kurtaracağım diye feda etmeyi kabullendiği için kendini hiç bağışlamamıştı. Ama, hamur işleri yapımına yarayan ve kentte bir eşi daha bulunmayan aletten çok daha temel, çok daha hayati bir şeyin, ailemizin hayrına kitaplarda, belki de özellikle bu kitaplarda saklı bulunduğuna yürekten inanıyordu.

Yorum Gönder

0 Yorumlar