*Eserin ilk baskısından alınmış olup, imla yönünden müdahale edilmemiştir.
CUMHURİYET DEMEK İMKÂN DEMEKTİR
Hayatının son devirlerinde idi. O akşam Çankaya'da oldukça kalabalık dâvetliler vardı. O günkü davetliler pek muhtelif zümrelere ve seviyelere mensup idiler. Söz arasında hazır bulunanlardan birisi, bir doktor:
-Cumhuriyet devrinde bu olamaz.
Gibi bir cümle sarfetti. O vakit Atatürk şu soruyu attı:
-Cumhuriyet ne demektir?
İlk cevaplar, yurd bilgisi kitaplarındaki basmakalıp tariflerin çerçeveleri içinde kaldı. Atatürk:
-Aman efendim bu dedikleriniz her kitapta yazar. Hepimiz bunu biliriz, fakat ben sizin şahsî anlayışınızı öğrenmek istiyorum. Sorumu biraz daha açayım.
-Cumhuriyetten biz ne bekliyoruz?
Cevaplar gene dağıldı. Herkes bir şeyler anlattı.
Atatürk:
-Bayanlar baylar dedi; görüyorum ki, çoğunuz Cumhuriyetin herhangi bir vatandaşın, daha doğrusu en lâyık vatandaşın Cumhurreisliğine seçilmesi, seçilebilmesi gibi en zahirî mânası üzerinde duruyorsunuz. Hakikatte de bunun büyük bir mânası vardır. Bu mânayı daha açık bir kelime ile ifade edelim:
"Cumhuriyet demek imkân demektir."
Evet bayanlar, baylar Cumhuriyet imkân demektir. İstiklâli en iyi şartlarla muhafazaya imkan cumhuriyetle kâimdir. Sade son bir asır içinde Türkiye'de devlet reisleri mevkilerini muhafaza endişesi ile iki defa yurdda yabancı kuvvetleri kendilerine destek etmişlerdir. İkinci Mahmud, mevkiinin elinden gideceği korkusuyla Hünkâr İskelesi muahedesini yapmış. Rusları çağırmakta tereddüt etmemiştir. Vahdettin hikâyesini hepimiz yaşadık, biliyoruz. Cumhuriyette devler reisi her şeyden evvel kendi mevkiînin muvakkak ve muvakkat olduğunu bilerek o mevkie çıkar. Lâyık kaldıkça o mevkide oturur. İmkân ancak onun kıymeti ile kendini gösterir.
Cumhuriyet imkân demektir.. Çünkü iç hürriyetin de en büyük imkânı cumhuriyetle kâbildir. Ama diyeceksiniz ki dünyada adı cumhuriyet olan diktatörlükler de vardır. Evet, bütün bu şekiller muvakkattır. Cumhuriyet sâde adıyla bile ferd hürriyetini taşıyan sihirli bir aşıdır. Görülecektir ki cumhuriyet imkânları olan her memleket hürriyet dâvasında er geç muvaffak olacaktır. Cumhuriyet, kendisine bağlı olanları en ileri zirvelere götüren imkânları verir. İstiklâl ve hürriyetine sahip olan milletler ilerleme yolunda "İmkân"lara malik demektirler. O halde Cumhuriyet her sahada ilerlemenin de en sarih teminatıdır. Cumhuriyeti bu mânasile ve bu şumulile anlamak lâzımdır.
Ayni akşam söz diktatörlüğe geçti ve Atatürk bize şöyle bir hâtıra nakletti:
-İstanbul'da bir baloda idim. Sarı saçlı bir delikanlı gelip karşıma dikildi. Adı ya Ekrem yahut da Kenan olacak... Bir balo için aşırı sayılacak Lâubaliliklerle etrafındakilerin dikkatini çekmiş olacak, bir aralık ortadan uzaklaştıklarını hissettim. Halbuki onunla konuşmakta istiyordum. Nihayet, döndü dolaştı bir fırsatını buldu yine karşıma çıktı. Bana düpedüz: "Size diktatör diyorlar doğru mu" dedi. Ona şu cevabı verdim. "Ben diktatör olsaydım sen bunu bana sorsamazdın." Bir takım inkılâp zaruretile bir takım yenilikleri kabul ettirmeye çalışan adam diktatör değildir! Diktatör hoşgörüsü olmayan adamdır. Karşısında her fikir söylenemeyen adamdır. Diktatör kendi düşüncelerine aykırı fikir söyleyenlere kin güden adamdır. Bunun haricinde diktatörlük, tehlike, inkılâp fevkalâde zamanlarda lâzım bir demokrasi müessesesidir. Demokrasi tarihinde böyle muvakkat diktatörlüklere sık sık tesadüf edilir. Benim, on beş senedir, bazı fikirleri bu memleket hayrına kabul ettirmek için sarfettiğim gayretlerde hiç bir şahsi endişe yoktur. Benim, belki demokrasinin anladığı mânada diktatörlüğe benzer, hareketlerim görülmüştür. Fakat, Tiran asla olmadım."
Bu vesile ile Atatürk'ün çok önemli bir hâtırasını daha nakletmek isterim. Rusya'dan yeni gelmiş, kendisine mensup bir genç:
-Rusya'da bir kısım inkılâp hareketlerini yürütmek için Terör olduğu bir hakikattir. Fakat, doğrusu buna hak verdirecek sebepler de var. Eğer bu terör olmasa bir çok inkılâplar bu süratle yürüyemez demişti.
Atatürk, karşısında söylenen fikirler ne kadar kendi düşüncesine aykırı olursa olsun dinlemeyi severdi. Ancak, ana prensiplere ve esas dâvalara aykırı sözlere aslâ müsaade etmez. Bu sefer de ayni müsamahasızlığı gösterdi. Muhatabının sözünü kesti:
-Terör öyle bir manivelâdır ki bir defa insan onun kulpuna elini kaptırdı mı, bir daha bırakamaz. İlk hareketleri kendi tanzim edebilir. Fakat, ondan sonra kendi bildiği gibi dönecek olan makinenin kolu kopuncaya kadar esiri olur.
0 Yorumlar