Uykuya varırken, gözkapaklarımın uçlarına tatlı bir uyuşma yayılırken, dünyaya tutunacak bir bağ tutar beni havada... Görünmez, dokunulmaz. Ama vardır bilirim... Benimle, uçsuz bucaksız ovalar, sarı bozkırlar, böğrüme uzanan dağlar arasında dolanır durur... Ayın ağırlığı çökerken üzerime geceleri, yıldızların gölgesi kanatlarıma düşerken. Boşlukta, karanlıkta... Aşağıda ölüm vadileri, bulanık dereler, tekinsiz kuytular, davetkar uçurumlar uzanırken... Akıp giderken güzel yeryüzü geldiğim yöne doğru, usulca.
Boşluk... Korkutucu. Nicedir bana kucak açtığını, beni yere çalmayacağını bilsem de... Önüme dikilen tepe, altımdan kayan sık ağaçlı orman, yamaçtaki mağara içimi ürpertiyor. Her birinin içinden bıçak gagalı, hançer pençeli bir düşman çıkacak, önümü kesecek belki diyorum. üzerime çullanıp alaşağı edecek beni. Ormankartalının pençesi bağrıma gömülü, karakuşun heybetli kanatları üzerime gölge salmış, kuzgun dik yamaçlarda süzülerek yolumu gözler, kızıl tilki ininin ağzında benden bir ses bekler gibi; korkuyorum... Kursağımda bataklık otları, yeşil bakla, pirinç tanesi dururken daha, sallanırken kederli köy çocukları gıcırtılı salıncaklarda, sümbüller adamakıllı bir sille yemeyi beklerken tundra rüzgarlarından, avcılar uyurken dere ağızlarında, ellerinde sönmüş çıralarla...
Dünyayla bağımı kuran, hayatıma hakim olan en büyük duygu nedir diye düşünüyorum. Buluyorum hemen, zor değilmiş meğerki: Korku...
Düşmanın kim olduğunu, nereden çıkacağını düşünerek yaşamak. Göçerken, yiyip içerken, uyuklarken, hangi taşın altından, hangi ağacın kavuğundan, hangi tarlanın içinden, hangi denizin girdabından, hangi yol ayrımından, ne çıkacak karşıma bilmiyorum. Bu bekleyiş ürkütücü. İçimdeki can tedirgin. Huzursuzca kıpırdanıyor. Hayata öylesine yapışmış, onu öylesine benimsemiş ki! Ölmek, çürümek, yapraklara, taşlara, yeraltı sularına karışmak, benliğini kaybetmek, varlığını hissedememek ne feci!
Çalı dibindeki çıtırtı, suyun şıpırtısı, sürünen bir ayak sesi, bir çocuk haykırışı, susturulmaya çalışılan bir inilti, kaya kavuğundaki fısıltı, iskele tahtasının hırıltılı sırıtışı, çakıltaşının gevrek öksürüşü, ihtiyatsız bir hasmın tehlike işaretleri olabilir mi? Sen uykuya varmaya bile korkarken, en savunmasız halinle...
Bilmiyorum, korku hayata tutunmanın tek yolu. Dünyayla aramdaki beğ o benim.
Ufukta hala kızıl lekeler var. Karanlıkta bir ağaca sürtünüyor nemli tüyler... Suya gömülü kazıklara karabataklar tünemiş, gündüzün güneşinden kanatlarında kalan sıcağı bedenlerine yaymaya çalışıyorlar, boyunlarını kırmış derin deniz rüyaları görüyorlar:
Sanki sardalya sürüleri varmı su yüzeyinde, gümüş parçaları saçıp dururlarmış havaya, bodur dalgaların ucunda ak köpükler belirirmiş, balıkçılar açık denizde hayallere dalarmış, çalılarda börtü böceğin göz cırıltısı sürer gidermiş, kar yaklaştıkça cılızlaşarak...
0 Yorumlar