Osman Şahin - Mahşer


Aşiretler anlatırdı, onlara da vaktiyle başkaları anlatmıştı Altın Dişli Keçiler'in hikayesini.

Züllü aşiretinden Çoban Kosak, kara kıvırcık saçlı, basık yüzlü, yassı küt burunlu, uykulu gözlü, çirkince bir insandı. Şakacıydı. Yüzü, yârenliğe yatkındı. Dudaklarının hareketliliği, her an gülüp kıvrılmaya hazırdı. Sevimli, sohbet delisi biriydi. 

Bir Yörük çocuğu olarak dünyaya geldiği için, mesleği de az çok belliydi; çobanlık. Kosak iyi çobandı. Karanlıkta, taşın çalının içinde gözü kapalı yürür, tepme keçeden şalvar giyerdi. Ömrü yaz kış kepeneğin altında geçer, üstünün başının teke siyeği kokmasından bile hoşlanırdı, çobanlığın şanındandır diyerek. 

Yaşı otuzu geçmesine karşın, henüz evlenmiş değildi. Duruma bakılırsa ne zaman evleneceği de belirsizdi. Düğün kurmak, ev açmak para isterdi. O da onda yoktu. Sözlüsü Bulca, köylü kızı olduğu için, göçerliği hiç sevmezdi. Yeri geldikçe Kosak'ı uyarır nazlanırdı: 

"Dam altından çıkıp da çadır altına gelin varmam ben. Çobanlığı bırakırsan evlenirim seninle." 

Kosak da, 

"İlkin evlenelim. Sana karım diyeceğim günler gelsin. Sonra çobanlıkğı bırakırım," derdi. Derdi ya, çobanlığı bırakınca ne yiyip de, ne içeceklerini hiç düşünmezlerdi. 

Kosak'ın çobanlık yaptığı yıllarda, açlık, yol kesme, yılgı sarmııştı dağları. Her yerde eşkiyalar kol gezerdi. Aşiret çobanları bile soyulurdu. Bu yüzden Çoban Kosak da silah taşırdı dalında. 

Günler böylece geçip giderken, bir gün Kosak, önünde yayılıp duran keçilerden birinin dişlerinin altınla kaplanmış gibi sapsarı olduğunu gördü. Merakını yenemeyerek yakaladı keçiyi. Açtı ağzını, baktı dişlerine. Hayır, yanlış görmemişti; yeşile çalan, sapsan yaldızlanmış gibiydi keçinin dişleri. Bu altın sarısı dişler de neyin nesiydi? 

Keçiyi salıverdi. Acaba bir tek o keçinin dişleri mi sarı diyerek, keçilerden birini daha yakaladı. Açtı hayvanın ağzını yine. Baktı. Hayret verici bir şeydi; o keçinin dişleri de sapsarıydı. Onu bıraktı, diğer keçiyi yakaladı. Baktı ağzına. Onun da dişlerini öyle görünce, dördüncüsünü yakaladı. Baktı. Sonra keçileri yakalamaktan vazgeçti. Çünkü hepsinin dişleri altınla kaplanmış gibi sapsarıydı. 

Bu dişler neden böyle sarıydı acaba? 

Keçilerden birini yakaladı yine. Kasaplık hayvan örneği yatırdı dizinin altına. Zorla ayırıp açtı hayvanın ağzını. Çıkardı bıçağını. Keçinin dişlerindeki sarı parıltıyı bıçağının ucuyla, usul-ca kazımaya başladı. Bıçağın ağzında biriken sarı kazıntıyı güneşe doğru tutup baktı. Küçücük, altın tozuna benzeyen sarı benekler ilişti gözüne. Kazıntıyı mendilinin içine silip biriktirdi. Hayvanın diğer dişlerindeki sarı parıltıyı kazımayı sürdürdü. Kaziyabildiğini sildi, biriktirdi mendilinin içine. Çaba isteyen zor bir işti. bu yaptığı ama. Keçi rahat durmuyor, debeleniyor, bu da ağzındaki bıçağın sağa. sola kaymasına neden oluyordu. 

Dişlerdeki sarı parıltının kazıma işi bitince, salıverdi hayvanı. Sonra bir başka keçiyi yakaladı, yatırdı dizinin altına. Açtı ağzını hayvanın. Bıçağlayla kazıma işlemini sürdürdü. Kazıdıklarını silip biriktirdi mendilinin içine yine. Öyle bir yüksük dolusu ıslak, nemli, altın tozuna benzeyen kazıntı elde etti. Onları özenle, tütün tabakasının içine yerleştirdi. 

Şaşkınlığı sürüyordu Kosak'ın. Keçılerin dişleri neden böyle sapsarıydı acaba? Yıllardır çobanlık yapardı, böylesini ne görmüş, ne duymuştu. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar