Hep böyle başlıyor galiba;
hiç beklenmedik bir anda işini gücünü, sevgilini, havasını soluduğun kentleri, dostlarının sevecen yüzlerini, ayrılış saatinde unutup da daha sonra anımsayacaklarını bir gece ardında bırakıp, belleğinden silinmeyecek görüntülerle, kulaklarından hiç eksilmeyecek seslerle uzun bir yolculuğa çıkıyorsun. Geniş bir coğrafyada yol alırken, ülkenle arana başka ülkeler giriyor. Zorlu serüvenlerden ve ilk şoktan sonra, ülkenden ayrıldığın saatle ne zaman biteceğini kestiremediğin gurbeti, dönüş saati arasındaki zaman dilimini merak ediyorsun. Arjantin'de, Şili'de ve başka ülkelerde de göçler, ayrılıklar böyle başlamış olmalı. Yeraltına inerken, yeryüzüne çıkarlarken, hatta kök saldıkları toprakları hüzünle terk ederlerken de insanlar, o güzel insanlar özlemlerine sığınmışlardır yine. Bir limandan gizlice uzaklaşırken, ya da gerilimli bir pasaport kontrolünden hemen sonra yürekleri dolduran şey, bir gün mutlaka göçün bu kez terk edilen yerlere olacağına ilişkin umutlardır. Şiddetli bir depremden sonra duygusal sarsıntılar da derinden vurmuştur; gözünün önüne gelen olaylarla, kendinle hesaplaşıp durursun aylarca. Belki en çok bir fotoğraf etkiler seni, göçmenlik günlerinde. Canavar sirenleriyle parçalanan bir gecede çığırtkan bir mavi. Belki kulağına fısıldanmış birkaç sözcük. Kim bilir, belki de gittiğin ülkelerde her nasılsa seni bulan ve ülkenin kokusunu taşıyan mektuplarla, aklından çıkmayan şeyler için yeniden heyecanlanırsın.
0 Yorumlar