Avukat bir sonraki müvekkili geldiği için müsaade istedi, ama bakışlarından, “Defolun gidin, adamakıllı kararınızı verin de gelin,” dediği çok belliydi. Hepimiz suratlarımız beş karış, arabalarımıza binip ayrıldık. Bu miras işleri zordur, kardeşler arasında illa anlaşmazlık çıkar, millet birbirini bıçaklamaya kadar vardırır işi, derlerdi de inanmazdım. Gerçi bizimki başkaydı. Millet en büyük hisse bende olsun diye uğraşır, biz kim daha az alacak diye didişiyorduk.
Ayrıldıktan yarım saat sonra ablam aradı.
“Yengeme de sinir oldum. O niye gelmiş? Sanki kandırıcaz abimi. Kandırıp da az vericez, bak bak. Evi de onlara bıraktık, bir şey demedik. Yoksa enişten de alırdı evi. Para mesele değil. Ev olunca nasıl atladı üstüne ama? Deli tarlayı siz alın deyince de nasıl kaçıyor? Başka mal mülk olsa atmaca gibi atlar yengem üstüne. Daha annemin cenazesinde, daha mezara koymamışız annemi. Kerim, ‘Kavaklı tarlayı ne çok severdi annem, nasıl bir haftada düştü de yatağa kalkamadı, ne severdi o tarlayı falan.’ diye ağlıyor bu. Laf! Duyan da anneme çok hayrı dokundu sanacak. Aklı sıra tarlayı bana verin demeye getiriyor. Ben salağım ya anlamıyorum. Sanki anamın babamın evladıymış gibi çıkıp avukata da gelmiş, bak. Kendi babası öldü, ne düştü bunlara hiç dedi mi bize? Demedi. Bir sinir oldum ama, çıktığımızdan beri zonkluyor başım. Haksız mıyım ama Kerim?” diye takır takır anlattı.
“Haklısın abla.” dedim. Sıkıysa haklısın deme. Dedirtene konuşur. Telefonu açmazsam enişteme aratır.
Ablama yeterince hak verdim, o da kendini yeterince haklı hissedince kapattı. Onun arkasından Ayşegül aradı.
“Ablama sinir oldum abi. Ne istiyor bu benden yaaa? Bütün çocukluğumu, gençliğimi yedi dırdırıyla. İyi ki bakmış bana küçükken. Ben ne yapayım ya, ben mi bak dedim? Annem bak buna demiş, bakmış. Bakmasaydın. Bana diyor deli tarla senin olsun, sen küçüksün. İyi bir şey olsa vermez ha. Sana da sen öğretmensin, ekip biçersin diyor. Ziraat mühendisisin sanki. Biz sustukça tepemize çıkıyorlar, yengemden aşağı kalır yeri yok ablamın da...” diye anlatırken,
“Ayşegül dersim var canım, sonra konuşuruz,” deyip telefonu kapattım. Dersim falan yoktu halbuki, o gün izin almıştım. Kızların dırdırı sinirimi bozdu, abimi aradım. Abim çok konuşmaz, dünyanın en sessiz adamıdır ama yıllar geçtikçe yengemin karakteri bunun da üstüne sindi. Onun gibi biri oldu çıktı. Konuşmadan gerginlik yaratmayı beceriyor artık, sessizliği ile delirtiyor insanı.
“Abi sahi ne yapacağız bu tarla işini?” dedim telefonu açınca.
“Yengen haklı. Biz almayız. Benim zaten tansiyonum var, çok gidip gelemem köye. Sen al, en münasibi o.” dedi, kapattı telefonu.
En münasibi o, tabii ya! Her şeyi Kerim’e kakalamak en münasibi! Ulan bütün ömrüm böyle geçti benim. Bana yengemin kız kardeşini münasip gördünüz. Ben ister miyim acaba diye düşünmeden beni o dişlek baldızla nişanladınız. Altı ay sonra nişanı attık diye yirmi senedir küs o yengem bana. Abimle aram bozuldu, adam kaç senedir doğru düzgün yüzüme bakmıyor. Kendi sevdiğim kızla evlendim. İki senede yapmadığını bırakmadı yengem. Dayanamadı kız terk etti beni, boşandık, rahatladınız. Şimdi dişlek baldız bile mutlu, dişleri de yaptırmış, bir ben yalnızım.
0 Yorumlar