Hiçbir anı birbirine benzemeyen sular kenti hakkında daha başka şeyler sormak istiyordum ona, gözlerinin bana karşı değilse bile herhangi bir şeye karşı sevgiyle aydınlandığını göreyim diye. Ama yatma hazırlığı içinde kürklerini yaymaya başlamıştı bile. Elimi yüzüne dokundurdum çekinerek, düşüncelerimi okumuş gibi gülümsedi.
“Bu kardan bir kurtulalım, seni kılık değiştirenlerin kentine götürürüm, orada kendine uygun bir kılık bulursun.”
Bir tane daha. Bu asker giysileri içinde zaten kılık değiştirmiş durumdayım.
Evime dönmek istiyorum.
Gece biz uyurken kar yeniden başlamış. Sabah kalktığımızda kapıyı açamadık, ne Patrick, ne ben, ne de üçümüz bir arada. Tahtayı çatlak yerlerinden kırmak zorunda kaldık. Ben hâlâ sıska olduğumdan, insan boyunu aşmış olan kar yığıntısının içine itilen de ben oldum.
Ölümcül sersemletici, içine dalıp da bir daha hiç çıkmamaya çağıran yığını ellerimle kazmaya koyuldum. Kar soğukmuş gibi görünmez, hiçbir ısısı yokmuş gibi görünür. Kar yağdığında, ellerinize konan hiçlik parçalarına baktığınızda herhangi birine zarar verebilecekleri aklınızdan bile geçmez. Basit bir çoğalmanın böylesi büyük bir değişiklik yapacağı aklınıza gelmez.
Oysa şaşılacak bir şey değil bu. Bonaparte bile sayıların önemi olduğunu kavramaya başlamıştı. Bu uçsuz bucaksız ülkede bizim kaynaklarımızı çok çok aşan kilometreler, insanlar ve kar tanecikleri var.
Kuru kalsınlar diye eldivenlerimi çıkardım, ellerimin rengi yavaş yavaş kırmızıdan beyaza, beyazdan çok güzel bir deniz mavisine dönüştü, damarlarım nerdeyse mosmor görünüyordu, nerdeyse anemon renginde. Ciğerlerimin donmaya başladıklarını hissediyordum.
Bizim orada, çiftlikte, gece yarısı don yaptı mı toprak parıldar, yıldızlar sertleşir. Oranın soğuğu kırbaç gibi düşer insanın üstüne, ama hiçbir zaman gövdenizin için için donduğunu hissedecek kadar üşümezsiniz. İçinize çektiğiniz havanın gövde sıvılarınızı ele geçirdiğini, buzdan göllere dönüştürdüğünü hissetmezsiniz. Burada ise, soluk aldığımda sanki mumyalanıyormuşum gibi oluyordum.
Kapının açılmasını sağlayacak kadar kar temizlemek hemen hemen tüm sabahı aldı. Yanımızda barut ve pek az yiyecek alarak kendimize Polonya’ya (Napolyon’un adlandırmasıyla Varşova Dükalığı’na) doğru bir yol çizmeye çalıştık. Planımız sınırları izleyerek ilerlemek, sonra Avusturya’ya inmek, Tuna’yı aşarak Venedik’e doğru yol almaktı, limanlar kapalıysa eğer Trieste’ye gidecektik.
0 Yorumlar