Denge, Ölçü, Aydınlık: Sabahattin Kudret Aksal
Ne geçse şu dünyada elime
Birini ama birini komam
Sabahları uyanışın bana
Getirdiği sevincin yerine
Bir sabah uyanmak: Sabahattin Kudret’in Şarkılı Kahve’den (1944) bu yana sürüp gelen şiir serüveninin en önemli öğesi bu. Sabah, ilk şiirlerde, “Her sabah sokakta başlamalı / Ağaçlar ve kuşlarla yaşamaya”, “Bir sabah ellerin cebinde çık evinden”, “Sen sabahla birlikte odama dolan ilk aydınlık” mısralarında görüldüğü gibi belli belirsiz bir sevinç olarak çıkıverir ortaya; ayrımcıklarını adının çağrışımlarından alan bir sevinçtir bu, yani aydınlıktır: “Yarın sabah ilk aydınlıkla birlikte / Belki de yaşama sevincinin ta kendisi”; güvendir: “Sabahları umutla uyanıyorum / Sabahları uyandığım zaman / O eski yorgunluğum yok”; eylemdir: “Her gün aydınlıkla birlikte uyanan / Önlenmesi elimizde olmayan hız”; başlangıçtır: “Seyrederim her şeyin yeni bir güne göre hazırlanışını”; bağımsızlıktır: “Sabah oldu mu soluk soluğa / İlk işim koşmaktır pencereye / Bakarsın az sonra sokaktayım / Çıkarcasına bir yolculuğa.”
Sabahattin Kudret o kadar sabah şairidir ki geceyi anlatırken bile sabahtan hareket eder, onu sabahın karşıtı olan değerlerle, ayrıntılarla açıklamaya, canlı tutmaya çalışır; belki de bu yüzden gece şiirlerinde eninde sonunda umutlu sabahlara açılacak bir “ağrı ağacı” bir sebepsiz sıkıntı söz konusudur mutlaka ve şiirdeki gece, ödevinin sabaha açılmak olduğunu çok önceden kestirmiştir. Yalnız, Duru Gök’teki gerçekten başarılı “Karanlığa Kulak Verdim” şiirinde değişik bir yönseme çarpıyor gözümüze; gecede duruk eşyanın, kıpırdayan korkunun şiirsel antenlerle saptanması (“Başımı kaldırdım yastıktan / Karanlığa kulak verdim / Koltuktu köşedeki / Lambaydı başucumda / Omuzumu sıvazladı / Saçımı taradı (...) Bir kadın süzüldü yalınayak / Kapıdan mı pencereden mi anlamadım / Sana verecek neyim var dedi / Sana verecek neyim var dedim.”) Sabahattin Kudret’teki gizem tutkusu ölüm üstüne yazdığı şiirlerde daha bir somutlanıyor. Çoğu kere ölü birinin monoloğu özelliklerini taşıyan şiirlerdir bunlar. “Bir Ölü Dünyadaki Son Gününü Andı”, “Yalnız Ölü”, “Şehit”, “Tanıdık”, “Ölülerin Türküsü”, “Birinin Ölümü”, “Bir Başkasının Ölümü” gibi şiirleri örnek gösterebiliriz burada. Ama önemli bir noktayı gözden kaçırmamak gerek; gece nasıl sabahın karşıtıysa ölüm de günübirlik yaşamının karşıtı oluyor Sabahattin Kudret’te. Bundan ötürü “Karanlığa Kulak Verdim” şiirinde gördüğümüz “şiirsel antenlerle çalışma” ölüm şiirlerinde daha yüzeysel bir niteliğe bürünüyor. Sabah ve gündelik yaşama onca bir göz çalıştırma, renk kapma yeteneğidir çünkü. Bu gündelik yaşamanın özellikleri neler? Çiçek kokan sokaklarda dolaşmak, tambur seslerine kulak vermek, ceketi iskemleye gelişigüzel asmak, ağaçların hatırını sormak, deniz kıyısına çökmek, kısaca Orhan Veli şiirinin Cahit Sıtkı, Ziya Osman verileriyle daha derinlere inmesi, gizeme yer vermesi. 1945’lerde şairce yaşamanın gerekleri bundan ileri gitmiyordu; bütün ayrıntılar “Küçük Adamın başından geçenler” dizisini tamamlamak adına kullanılıyordu: Eve ekmek ve tuz götürmek, deniz kıyısında türkü tutturmak, kaldırım taşlarına uzanmak kadar bir şiir gereciydi, en aşağı o kadar etten ve kandan yoksundu. Sabahtan akşama kadar sokaklarda dolaşan bu küçük adamlarla şiirdeki yaşama sevincinin gitgide “Kimse benim gibi pilaki yiyemez” haline gelmesi kaçınılmaz bir sonuç. Sabahattin Kudret de bu sakıncanın farkına varmış olacak ki yaşamanın küçük ve olağan anlarını anlatayım derken bazı ayrıntıları abartarak önemsizleştirmek geleneğini kuran bir şiir anlayışından vazgeçiyor sonunda, kendi şiirinin özüne ve biçimine yeni bir bileşim getiriyor. Nasıl yapıyor bunu? Sabah kavramını şiirinin dayanağı yapan bir şairin düşünce alanında vardığı noktayı kestirmek güç olmasa gerek. Parlak, ışıltılı, beyaz sabahlardan soyutlanmış bir “ak aydınlığa” varıyor Sabahattin Kudret, her şeyin yerli yerine oturduğu ölçülü, simetrik, sarsıntısız, doğal bir aydınlığa; aklın ve uygarlığın doğayla pekiştirilen düzenine: “Hep o dayanıklı güçten / Pırıl pırıl aydınlıktan doğma / Birbiri ardı sıra uygarlıklar / Hep o sevgiden ölçüden düzenden”, “ Özgür alanında düşüncenin / Peteğinde dört dönen bu arı / Şaşmaz düzeni sürekliliğin”, “İlk uygarlıklardan eklenmiş ucuca / Dalgada devinektim bir yere vardım”, “Uygarlık öncesinden süzülerek gelmiş bu yana / Yaşanmış ya da yarım kalmış sevilerin öyküsüdür.”
0 Yorumlar